26 Şubat 2009 Perşembe

Yurtdışına araştırma görevlisi gönderilmesine ilişkin usul ve esaslar

Yükseköğretim Yürütme Kurulu'nun 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunun 39. maddesi uyarınca yurtdışına gönderilen araştırma görevlileri ile ilgili duyurusu


2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 39. Maddesi Uyarınca, Tezleri İle İlgili İnceleme ve Araştırma Yapmak Üzere Yurtdışına Araştırma Görevlisi Gönderilmesine İlişkin Usul ve Esaslar

Araştırma görevlileri, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 39. maddesi uyarınca, doktora çalışmalarını kadrolarının bulunduğu üniversitede yada 2547 sayılı Kanun’un 35. maddesi uyarınca bir başka üniversitede yaptıklarına bakılmaksızın tezleri ile ilgili inceleme ve araştırma yapmak üzere, mecburi hizmet yüklenmek şartıyla yurtdışına gönderilecektir.

2547 sayılı Kanun’un 35. maddesi uyarınca, gelişmekte olan üniversitelerimiz adına bir başka üniversitede doktora eğitimi yapan araştırma görevlilerine ve Öğretim Üyesi ve Araştırıcı Yetiştirme Kurulu tarafından belirlenen öğretim üyesi ihtiyacı olan alanlara öncelik vermek şartıyla, doktora eğitiminin ders aşamasını tamamlamış, yeterliğini vermiş ve tez aşamasına geçmiş araştırma görevlilerini kapsar.

BAŞVURU KOŞULLARI

1. Doktora derslerini tamamlamış, yeterlik sınavını geçmiş ve halen tez aşamasında olmak

2. Başvuru tarihi itibariyle, son dört yıl içinde doktora programına başlamış olmak

3. Yurtdışındaki bir yükseköğretim kurumundan veya araştırma merkezinden “Misafir Araştırmacı” veya dengi bir statüde kabul almak

4. Çalışmada kullanılacak yabancı dili, araştırmayı yürütebilecek düzeyde bildiğini son üç yıl içinde aldığı ÜDS, KPDS -en az 65 puan- veya Uluslararası eşdeğerliliği bulunan dil sınav sonuçları ile belgelendirmek (Eğitim dili İngilizce, Almanca ve Fransızca dışında olan yükseköğretim kurumlarına veya araştırma merkezlerine gönderilmede değerlendirmeyi Öğretim Üyesi ve Araştırıcı Yetiştirme Kurulu yapar)

5. Erkek adaylar için askerlikle ilişkisi bulunmamak (Askerliği yapmış, tecil edilmiş veya tecil edilebilecek durumda bulunmak)

BURS SÜRESİ

En çok bir yıldır. Bir yılın sonunda uzatma talep eden araştırma görevlisine en fazla 6 ay daha izin verme yetkisi rektörlüklerde olup, Yükseköğretim Kurulu’na bilgi verilir; ancak görev süresi uzatılan araştırma görevlisine Yükseköğretim Kurulu tarafından aktarılan meblağdan herhangi bir ödeme yapılmaz.

Araştırma görevlilerinin yurtdışında kaldıkları süreler doktora öğrenim süresinden sayılacağı için, görevlendirme tekliflerinde bu süre göz önüne alınır.

BAŞVURUDA İSTENİLECEK BELGELER

1. Üniversite Rektörlüğünün teklif yazısı

2. Yurtdışına Gönderilecek araştırma görevlileriyle ilgili değerlendirme formu

3. Enstitü Yönetim Kurulu Kararı

4. Doktora yeterlik sınavını verdiğini gösteren belge

5. Yabancı dil belgesi

6. Misafir araştırmacı veya dengi statüde bir programa kabul edildiğine dair yurtdışındaki yükseköğretim kurumundan veya araştırma merkezinden aldığı kesin kabul belgesi (Kabul belgesinde adayın kabul edildiği program, konusu, düzeyi, süresi varsa kabul edilme koşullarının ne olduğu açıkça bildirilmelidir.)

7. Araştırma görevlisinin yurtdışında yapacağı araştırma-inceleme faaliyetini içeren ve yurtiçi danışmanı tarafından onaylanan araştırma planı

BURSUN BAŞLATILMASI

1. Rektörlüklerce Yükseköğretim Kuruluna gönderilen teklifler, Öğretim Üyesi ve Araştırıcı Yetiştirme Kurulunca oluşturulan Komisyonda incelendikten sonra Yükseköğretim Yürütme Kurulu’nda görüşülür. Yurtdışına gönderilmesi uygun bulunan araştırma görevlilerine yapılacak burs ve diğer ödemeler için gerekli olan meblağ ilgili rektörlüğe aktarılır.

2. Araştırma görevlilerine yurtdışına çıkarken rektörlüklerce Taahhütname ve Kefaletname Senedi imzalatılır.

3. Yurtdışına gönderilecek araştırma görevlilerinin belirlenmesinde, yeni kurulan ve gelişmekte olan üniversitelerin araştırma görevlilerine, kamu kaynaklarını kullanarak daha önce yurtdışına gitmemiş olanlara öncelik verilir.

BURS MİKTARI

1. Araştırma görevlilerinin yurtdışı maaşları “1416 Sayılı Kanun Ve Buna Bağlı Yönetmelik Uyarınca Yurt Dışında Lisans Ve Lisansüstü Öğrenim Yapan Öğrencilere Yapılacak Ödemelere İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ”in “Aylık Ödenekler” bölümündeki II numaralı cetvel hükümlerine göre belirlenir.

2. Araştırma görevlileri, yurtdışında bulundukları süre içinde yurtiçi maaşlarını almaya devam ederler.

3. Yurtdışına gidiş ve araştırma-inceleme sonrası Türkiye’ye dönüş uçak bilet ücretleri ödenir.

4. Araştırma görevlilerinin hazırladıkları doktora tezine doğrudan katkı sağlayacağı düşünülen en fazla 2 (iki) dersin ücreti, yurtiçi danışmanının olumlu görüşü ve Yükseköğretim Yürütme Kurulu’nun onayı ile ödenebilir.

YÜKÜMLÜLÜKLER

Araştırma görevlileri,

1. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 79. maddesi gereği izin bitiminde yol süresi hariç 15 gün içinde görevlerine başlamakla yükümlüdürler.

2. Yurtdışında kaldıkları sürenin 2 (iki) katı kadar kadrolarının bulunduğu yükseköğretim kurumuna mecburi hizmet yüklenirler.

3. Araştırma görevlileri yurtdışında yaptıkları çalışma ile ilgili ayrıntılı raporları, ilgili rektörlük aracılığı ile, tez danışmanına ve enstitüsüne gönderecekler; yurda döndüklerinde ise Yükseköğretim Kuruluna çalışmaları ile ilgili özet rapor sunacaklardır.

4. İzin süresi dolduğunda Türkiye’ye dönerek görevine başlamayan araştırma görevlileri müstafi sayılır ve kendilerine yurtdışına çıkarken imzalatılan Taahhütname ve Kefaletname Senedi uyarınca işlem yapılır.

21 Şubat 2009 Cumartesi

Maliye, iktisat ve siyaset

Maliye, iktisat ve siyaset birbiriyle yakın ilişkide olan konular olmakla birlikte, zaman zaman da çatışırlar ve çekişirler.

Mali açıdan yararlı görülen bir uygulama, iktisadi gelişmeyi engelleyeceği için sonunda mali açıdan da yanlış hale gelebilir.


Bu yanlışlığın faturası da siyaset kurumuna ve siyasetçilere çıkar.
Tüm dünya, ekonomik bir kriz içinde sarsılırken ve krizin başladığı ülke başta olmak üzere, birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke krizden çıkış yolunu şirket kurtarmak için kamu kaynaklarını kullanma yöntemini uygularken, bizde Maliye’ye kaynak kazanma meselesini temel alarak şirket batıracak cezalar uygulamanın bir doğru tarafı olabilir mi?
42 yıldan beri yakından tanıdığım ve dört yıl şirketler topluluğunun İcra Kurulu’nda bulunduğum Aydın Doğan’ın yasalar karşısında ne kadar dikkatli olduğunu biliyorum.
Yıllardan beri ‘vergi rekortmeni’ olan bir insanın vergi kaçırmış gibi kamuoyuna sunulmasının bütün vergi mükellefleri üzerinde ve iş dünyasında meydana getireceği sarsıntıyı ve ruhi çöküntüyü de herkes bilir.
Bu işte siyasi bir müdahalenin olup olmadığını ben elbette bilemem. Ama devlet adamlığı sorumluluğundaki siyasetçilerin bu konuya tam tersine çözüm için müdahalede bulunmaları gerektiğini biliyorum.
Konu, bağımsız yargıdan önce birbirine ast-üst ilişkisiyle bağlı görevlilerden oluşan yürütme organının konusudur. Sonunda bu tür işlerden zarar görecek; ülke ekonomisi ve ekonomiyi iyi yönetmekle sorumlu ve görevli olan siyasi yöneticilerdir. Konu Maliye memurlarına ve onların takdirlerine bırakılacak boyutların çok üstündedir. Ülkemizi yönetenler zaman ayırıp bu tür konuları doğrudan derinlemesine incelemeli, hem dosya üzerinde ve hem de doğacak sonuçları bilimlik yöntemlerle tahmin ederek karara varmalıdırlar.
Ve bu konulara bakarken asla şahsi kızgınlıklar, kırgınlıklar devreye girmemelidir. ‘Öfke ile kalkan ziyan ile oturur’ sözünün geçerli olduğu yerlerden biri de işte tam bu yerdir.
Bu konu ülkemizin siyasi iktidarı ile en büyük basın-yayın kuruluşu arasında bir kapışma, hesaplaşma ve kavga konusu olarak tırmandırılmamalı, çözüme ve bir arada aynı gemide yaşama bilincine uygun bir sonuca ulaştırılmalıdır.
Zaman zaman unutsak da bizler aynı gemideyiz...

Namık Kemal Zeybek Türkiye gazetesi


19 Şubat 2009 Perşembe

Yatacak yer temini ücretleri 2009'da yüzde 50 zamlı uygulanacak

Yatacak yer temini ücretleri 2009'da yüzde 50 zamlı uygulanacak
17 Şubat 2009 20:00


6245 sayılı Harcırah Kanunu uyarınca verilecek gündelik ve tazminat tutarları her yıl Bütçe Kanunlarının H cetvelinde belirlenmektedir. 2009 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun H cetvelinde bu yıl bir farklılık bulunmaktadır. Cetvelde yer alan açıklamaya göre, 6245'in 33. maddesinin (b) ve )d) fıkralarına göre yatacak yer temini için ödenecek ücretlerin hesabında, gündeliklerin yüzde 50 arttırımlı miktarı esas alınacaktır.

H cetveli için
tıklayınız...

6245 SAYILI KANUNUN İLGİLİ HÜKMÜ

Madde 33 – (Değişik: 11/12/1981 - 2562/12 md.)

a. Bu Kanun gereğince verilecek yurtiçi gündeliklerinin miktarı her yıl bütçe kanunları ile tespit olunur.

b. Devamlı ikamet ettikleri yerler dikkate alınarak kurumlarınca belirlenen görev merkezi, mıntıka merkezi ve grup merkezi dışına teftiş, denetim, inceleme veya soruşturma görevi ile gönderilen Devlet Denetleme Kurulu Üyeleri ile geçici uzmanları, Sayıştay Denetçi ve Yardımcıları, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu Başkan, Üye, Uzman Müşavir, Uzman ve Uzman Yardımcıları, Silahlı Kuvvetler Denetleme ve Tetkik Kurulları Başkan ve Üyeleri, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümlerine gore atanan İç Denetçiler, Bakanlık, Müsteşarlık ve Bağımsız Genel Müdürlük Müfettiş ve Müfettiş Yardımcıları, Maliye Bakanlığı Hesap Uzman ve Uzman Yardımcıları, Bankalar Yeminli Murakıp ve Murakıp Yardımcıları, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunda görevli Bankacılık Uzmanı, Hukuk Uzmanı ve Bilişim Uzmanı ile bunların yardımcıları, Yükseköğretim Denetleme Kurulu Başkanı ve üyeleri, Bakanlıklar Merkez teşkilatına dahil Kontrolör ve Stajyer Kontrolörler, Hazine Müsteşarlığı Sigorta Denetleme Uzman ve Uzman Yardımcıları ile Aktüer ve Aktüer Yardımcıları, İçişleri Bakanlığı Dernekler Denetçisi ve Dernekler Denetçi Yardımcıları, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığı Müfettiş ve Müfettiş Yardımcıları, Çalışma Bakanlığı İş Müfettişleri ve Yardımcıları ile İş Güvenliği Müfettişleri ve Yardımcıları, Sosyal Sigortalar Kurumu Sigorta Müfettiş ve Müfettiş Yardımcıları, İlköğretim Müfettişleri ve Müfettiş Yardımcıları Tapu ve Kadastro Denetmenleri ve Denetmen Yardımcıları ile Defterdarlık Kontrol Memurlarından;

(1) Türkiye düzeyinde teftiş, denetim ve inceleme yetkisine haiz bulunanlara birinci derece kadrolu memur için tespit olunan gündelik miktarının 1,3 katı,

(2) Bölge düzeyinde teftiş, denetim veya inceleme yetkisine haiz bulunanlara birinci derece kadrolu memur için tespit olunan gündelik miktarının 1,1 katı,

(3) İl düzeyinde teftiş, denetim veya inceleme yetkisine haiz bulunanlara birinci derece kadrolu memur için tespit olunan gündelik miktarının 0,9 katı,

Gündelik olarak ödenir.

(Ek parağraf: 14/1/1988 - KHK - 311/14. md.; değişik: 31/7/2003 – 4969/1 md.)Bu şekilde gündelik ödenenlerden, yatacak yer temini için ödedikleri ücretleri belgelendirenlere, belge bedelini aşmamak üzere, gündeliklerinin tamamına kadar olan kısmı ayrıca ödenir.

c) (Değişik: 14/1/1988 - KHK - 311/14 md.) Devlet Tiyatroları ve Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlükleri ile Müdürlükleri, Cumhurbaşkanlığı ve Devlet Senfoni Orkestraları, Oda Orkestraları, Devlet Türk Halk Müziği Korosu, Devlet Klasik Türk Müziği Korosu, Devlet Çoksesli Müzik Korosu ve Devlet Halk Dansları Topluluğu tarafından düzenlenecek yurtiçi sanat faaliyetlerine münferiden ve topluca katılan sanatçılarla diğer görevlilere kanunlara göre kurumlarınca karşılanan seyahat ve ikamet giderlerine ilave olunarak, 2 nci derece kadrolu memur için tespit olunan gündelik miktarlarının 2 katı gündelik olarak verilir. (1)

d) (Ek: 21/4/2005 – 5335/4 md.) Bu Kanun hükümlerine göre gündelik ödenenlerden (b) fıkrasına göre gündelik ödenenler hariç) yurt içinde yatacak yer temini için ödedikleri ücretleri belgelendirenlere, belge bedelini aşmamak ve her defasında on gün ile sınırlı olmak üzere gündeliklerinin tamamına kadar olan kısmı ayrıca ödenir.

Memurlar net'ten alınmıştır.

16 Şubat 2009 Pazartesi

2009 yılı vergi tevkifat için fatura düzenleme sınırı

Birinci ve ikinci sınıf tüccarlardan ve defter tutmak mecburiyetinde olan çiftçilerden satın aldıkları emtia veya onlara yaptırdıkları iş bedelinin aşağıdaki hadi geçmesi veya bedeli bu hadden az olsa dahi kişilerin istemeleri halinde emtiayı satanın veya iş yapanın fatura vermesi mecburidir. (VUK. 232 md.)

2009 Yılı Fatura Düzenleme Sınırı : 670 YTL 'dir.

yani katma değer vergisi ile birlikte 670 TL'yi geçen işlemler için tevkifat uygulanacaktır.Ayrıca tevkifat zorunluluğundan kaçınmak amacıyla bedel parçalara ayrılmaması ve aynı işleme ait bedellerin toplamı üzerinden
tevkifat yapılacaktır.

Fatura Düzenleme Sınırı Hadleri (2008 Yılı ve Tüm Yıllar)a ait Fatura Düzenleme Sınırları, Hadleri, İstisna Tutarları için
tıklayın...

Katma Değer vergisi Tevkifat oranları ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için aşağıdaki linki tıklayın...


rüşvet ve yolsuzlukla mücadelede uluslararası normlar

Türkiye, rüşvet ve yolsuzlukla uluslararası normlarda etkili mücadele için ivedi genelgeyle harekete geçti. Buna göre, kamu görevlisine rüşvet veren yabancılar polis değil doğrudan savcılık tarafından sorgulanacak


Rüşvet ve yolsuzluklarla etkili mücadele için AB tarafından da sıkıştırılan Türkiye, yasa değişikliğinden önce ivedi bir genelge ile harekete geçti. Adalet Bakanlığı, tüm başsavcılıklara bir genelge gönderdi ve Türkiye'nin taraf olduğu 'OECD Uuslararası Ticari İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Rüşvet Verilmesinin Önlenmesi Sözleşmesi' ile 'Yolsuzluğa Karşı BM Sözleşmesi' hükümlerinin titizlik ve etkili biçimde işletilmesi, bu suçlara ilişkin soruşturmaların da polise bırakılmayıp bizzat savcılar tarafından yapılmasını ve bakanlığa da düzenli bilgi verilmesini istedi.

Küresel İşbirliği
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in imzasıyla teşkilata gönderilen ve "Günümüzde yolsuzluk suçlarıyla mücadele edilebilmesi için uluslararası işbirliği yapılması zorunludur" tespitiyle başlayan dört sayfalık genelgede Türkiye'nin, OECD Ticari İşlemlerde Yabanı Kamu Görevlilerine Rüşvet Verilmesinin Önlenmesi Sözleşmesi, Yolsuzluğa Karşı Özel Hukuk Sözleşmesi, Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi ve Yolsuzluğa Karşı BM Sözleşmesi'ne taraf olduğu anımsatıldı.

Bunlar bizim iç hukukumuz
Ardından Anayasa'da AB hedefiyle yapılan değişiklikle Türkiye'nin tarafı olduğu sözleşmelerin iç hukukun parçası haline geldiğine dikkat çekilen genelgede, TCK'da rüşvet ve yolsuzlukla ilgili ceza maddeleri de anımsatıldı. Genelgede, yabancılara verilen ya da alınan rüşvetle mücadele için 'hassasiyet' gösterilmesi istenen konular şöyle sıralandı:

Polis değil bizzat savcı: Yabancı kamu görevlilerine rüşvet verilmesine ilişkin soruşturmaların kolluğa bırakılmayıp bizzat cumhuriyet savcıları tarafından gecikmeksizin yürütülmesinde azami gayretin gösterilmesi,

Bilgi verin: TCK'ya göre bu suça ilişkin soruşturma Adalet Bakanı’nın talebine bağlı olduğundan, süratle fezleke düzenleyip başsavcının kanaati açık şekilde belirtilmek suretiyle gereği yapılmak üzere dosyanın ivedilikle bakanlık Ceza İşleri Genel Müdürlüğü'ne gönderilmesi,

Düzenli bilgi: Bu suçla ilgili soruşturmaya başlanılması halinde bu husus ile soruşturmanın safha ve sonucu hakkında Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü'ne düzenli bilgi verilmesi,

OECD'ye iletmek üzere: Ülkemiz kamu görevlilerine yabancı gerçek veya tüzel kişilerce rüşvet verildiğine ilişkin soruşturma başlatıldığında bu durum sözleşmeye taraf ülkelerce sözkonusu yabancı gerçek ve tüzel kişiler hakkında da yabancı kamu görevlilerine rüşvet verme suçundan soruşturma başlatılmasını gerektireceğinden keyfiyetle safha ve sonucunun OECD Rüşvetle Mücadele Grubu’nu ve ilgili yabancı ülkeyi bilgilendirmek üzere bildirilmesi,

Hızlı ve etkili: Suç delillerinin büyük kısmının suçun işlendiği yabancı ülkede olabileceği hususu nazara alınarak soruşturmanın biran önce tamamlanması açısından ilgili ülkeye yönelik istinabe talebi hazırlanabileceğinin dikkate alınması, yabancı ülke adli makamlarınca bu kapsamda iletilen istinabe taleplerinin de anılan sözleşme göz önünde bulundurularak etkin biçimde yerine getirilmesi,

Sözleşmelere dikkat: Bu suça ilişkin soruşturma ve kovuşturmada, yurtdışında bulunan şüpheli veya sanıkların iadeleri ile yabancı devlet adli makamlarının aynı yöndeki istemlerinin yerine getirilmesinde yürürlükte bulunan ikili ya da çok taraflı sözleşmelerin dikkate alınması,

El koy müsadere et: Sözü edilen suç kapsamında el konulması veya müsadere edilmesi gereken eşya ya da kazancın bulunması durumunda, uluslararası sözleşmenin yanı sıra TCK ve CMK ile diğer hukuki düzenlemeler dikkate alınarak gerekli kanuni işlemlerin yapılması.

taraf gazetesi'nden alınmıştır

Maaş ve Yük Hesabı Modülü ile ilgili Eğitim Dokümanları

Maaş ve Yük Hesabı Modülü ile ilgili Eğitim Dokümanlara şu adresten... ulaşabilirsiniz

iç kontrolle ilgili eğitim dökümanları

iç kontrolle ilgili eğitim dökümanları


Kamu Mali Yönetimi Eğitimi
tıklayın...

Politika ve Bütçe Süreci
tıklayın...

Program ve Performans Esaslı Bütçeleme
tıklayın...

Bilgi Yönetim Sistemlerine Giriş
tıklayın...

Çok Yıllı Bütçeleme Anlayışı
tıklayın...

İç Kontrol Risk Yönetimi
tıklayın...

İdari Sürecin Similasyonu
tıklayın...

İdari Sürecin Smilasyonu ( Kapsamlı )
tıklayın...

Yeni Mali Yönetim ve Kontrol Sisteminde Ön Mali Kontrol
tıklayın...


Yeni Mali Yönetim ve Kontrol Sisteminde İç Kontrol
tıklayın...

Yeni Kamu Mali Yönetim ve Kontrol Sistemi
tıklayın...

harcırah verilme şartları

Millî Eğitim Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığının 16/01/2009 tarih ve 234 sayılı yazılarında belirttiği görüş bulunmaktadır. MEB'den hangi durumda yolluk ödenmeyeceğine ilişkin açıklama yapmıştır.


ORDU VALİLİĞİNE

(İl Milli Eğitim Müdürlüğü)

İlgi: 19/12/2008 tarihli ve B.08.4.MEM.4.52.00.13.100/029166 sayılı yazı.

Ordu Anadolu Kız Meslek Lisesi ve Kız Meslek Lisesi Müdür Yardımcısı îdris KOÇ'un 10/09/2002 tarihinde ilk atamasında yolluk almadığına dair dilekçesi ile Ordu Başöğretmen İlköğretim Okulu İngilizce Öğretmeni Levent ATINÇOGLU'nun 10/09/2002 tarihindeki ilk atamasında yolluk almadığına dair dilekçeleri sebebiyle kayıtlarınızda yaptığınız inceleme neticesinde adı geçenlere İlk atamalarında yolluk ödenmediği tespit edildiği, adı geçen Öğretmenlere yolluk ödenip ödenmeyeceği hususunda tereddüde düşüldüğü hususundaki ilgi sayılı yazı ve ekleri incelenmiştir.

6245 sayılı Harcırah Kanunu'nun 9/a maddesinde "daimi vazife harcırahının ilk defa memuriyete atananlara tayinleri sırasında mütemekkin oldukları mahalden itibaren verileceği" hükmü 31/07/2003 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 4969 sayılı Kanun'un 1'inci maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.

22/12/2001 tarihli ve 24618 sayılı Mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanan 2002 Mali Yılı Bütçe Kanunu'nun 6'ncı maddesinin (g) fıkrasında “... İlk defa veya yeniden göreve alınanlar ile bunların aile fertlerine bu nedenlerle harcırah ödenmez, bu amaçla başka bir adla dahi olsa herhangi bir Ödeme yapılamaz. Yukarıdaki fıkra kapsamına girenlerden, aynı fıkra kapsamında bulunan kurum ve kuruluşlar arasında veya bunların başka yerlerdeki birimleri arasında naklen ataması yapılanlar ile başka yerlerde sürekli veya geçici olarak görevlendirilenlere, harcırah talep etmediklerine ilişkin yazılı beyanda bulunmaları halinde, 6245 sayılı Harcırah Kanunu'nda veya özel mevzuatlarında bu atama veya görevlendirmeler için öngörülen harcırah ödenmez, bu amaçla başka bir adla dahi olsa herhangi bir ödeme yapılamaz. 6245 sayılı Harcırah Kanunu ile diğer mevzuatın bu fıkraya aykırı hükümleri uygulanmaz.” hükmüne yer verilmiş ise de 4726 sayılı 2002 Mali Yılı Bütçe Kanunu'nun 6'ncı maddesinin (g) fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğu iddiası ile Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru üzerine, Anayasa Mahkemesinin 28 Mart 2003 tarihli ve 25062 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 22/10/2002 tarih ve Esas No:2002/138, Karar No: 2002/96 sayılı Kararı ile anılan 6'ncı maddenin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.

5538 sayılı Kanun'un 3'üncü maddesi ile 6245 sayılı Harcırah Kanunu’na eklenen “Geçmişe Yönelik Harcırah Ödenmesi" başlıklı Geçici 5'inci maddesine göre “Bu Kanun kapsamında bulunan kurum ve kuruluşlar ile özel hükümler gereğince bu Kanun kapsamı dışında kalan tüm kamu kurum ve kuruluşlarında;

a) 12/12/2001 tarihli ve 4726 sayılı 2002 Mali Yılı Bütçe Kanunu'nun 6'ncı maddesinin (g) fıkrası uyarınca 1/1/2002–31/12/2002 tarihleri arasında; 26/12/2002 tarihli ve 4776 sayılı Kanun'un 7'nci maddesi uyarınca 4726 sayılı Kanun'un 6'ncı maddesinin (g) fıkrasına binaen 1/1/2003–31/3/2003 tarihleri arasında, başka yere naklen ataması yapılanlardan harcırah talep etmediklerine ilişkin yazılı beyanda bulunanlardan,

b) 29/3/2003 tarihli ve 4833 sayılı 2003 Mali Yılı Bütçe Kanunu'nun 51'inci maddesinin (f) fıkrası uyarınca, 1/4/2003–21/7/2003 tarihleri arasında kendilerinin yazılı talebi üzerine naklen ataması yapılanlardan,

c) 31/7/2003 tarihli ve 4969 sayılı Kanun'un l'inci maddesinin (a) bendi ve 4/7/2001 tarihli ve 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 14/A maddesi uyarınca, 22/7/2003–26/4/2005 tarihleri arasında kendi yazılı talepleri üzerine naklen ataması yapılanlardan.

ç) 21/4/2005 tarihli ve 5335 sayılı Kanun'un 4'üncü maddesinin (a) bendi uyarınca, kendi yazılı talepleri üzerine naklen ataması yapılanlardan,

harcırah ödenmemiş olanlara, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 31/12/2006 tarihine kadar, en son görev yaptıkları yerdeki idareye kendilerinin veya ölümleri hâlinde kanuni mirasçılarının başvurmaları durumunda, başvuru tarihinden itibaren üç ay içinde bu Kanun'un ilgili hükümleri uyarınca naklen atandıkları tarihte müstahak oldukları harcırah, ödendiği yılda yürürlükte olan kanuni faiz oranı uygulanmak sureliyle ödenir...” hükmü İle 2002 ve 2003 yıllarında kendi yazılı talepleri üzerine başka yere naklen ataması yapılıp harcırah almayan personelin harcırahlarının ödenmesine yönelik bir düzenleme getirilmiştir.

6245 sayılı Kanun'un 10'uncu maddesinde yapılan düzenlemelerde ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarında ilk defa ataması yapılan personele harcırah verilmesine yönelik bir hüküm yer almamaktadır. Dolayısıyla 2002 ve 2003 yıllarında atanan personele yürürlükte bulunan 6245 sayılı Harcırah Kanunu’na göre sürekli görev harcırahı Ödenmesi mümkün bulunmamaktadır.
Bilgilerinizi rica ederim.

Nurettin KONAKLI

Bakan a. Başkan

3 Şubat 2009 00:19 memurlar.net

Kamu idarelerinde doğrudan temin yöntemi

1. Giriş
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve ilgili mevzuatı ile Kamu hale Kurumu tebliğlerine göre doğrudan temin işlemleri ve özellik arz eden durumları bu çalışmada kaleme alınmıştır. Genel Bütçeli Kurumlar, Özel Bütçeli Kurumlar, Belediyeler, Kamu İktisadi Teşekkülleri, Kooperatifler, kısaca 4734 Sayılı Yasa, ilgili Yönetmelikleri ve Kamu İhale Kurumu tebliğlerine göre doğrudan temin yapan tüm kurumlar içindir.

2. Doğrudan Temin Nedir?
4734 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde, doğrudan temin;“Bu Kanunda belirtilen hallerde ihtiyaçların, idare tarafından davet edilen isteklilerle teknik sartların ve fiyatın görüsülerek doğrudan temin edilebildigi usul” seklinde tanımlanmıs, 4734 sayılı Kanunun 18 inci maddesinde 4964 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle de “doğrudan temin” ihale usulleri arasından çıkarılmıstır.

3. Doğrudan Teminle Karsılanabilecek ihtiyaçlar
Doğrudan teminin konusunu oluşturan ihtiyaçlar ile doğrudan temin yöntemine ilişkin olarak Kanunun 22 nci maddesinde; “Asağıda belirtilen hallerde ihtiyaçların ilan yapılmaksızın ve teminat alınmaksızın doğrudan temini usulüne başvurulabilir.

a) ihtiyacın sadece gerçek veya tüzel tek kisi tarafından karşılanabileceğinin tespit edilmesi.

b) Sadece gerçek veya tüzel tek kişinin ihtiyaç ile ilgili özel bir hakka sahip olması.

c) Mevcut mal, ekipman, teknoloji veya hizmetlerle uyumun ve standardizasyonun sağlanması için zorunlu olan mal ve hizmetlerin, asıl sözleşmeye dayalı olarak düzenlenecek ve toplam süreleri üç yılı geçmeyecek sözleşmelerle ilk alım yapılan gerçek veya tüzel kisiden alınması.

d) Büyüksehir belediyesi sınırları dahilinde bulunan idarelerin 33.076,-TL (Otuzüçbin yetmisaltı Türk Lirası)1, diger idarelerin 11.021,-TL (Onbirbin yirmibir Türk Lirası)2 aşmayan ihtiyaçları ile temsil ağırlama faaliyetleri kapsamında yapılacak konaklama, seyahat ve iaşeye iliskin alımlar.

(1) Kamu hale Kurumu’nun 2009/1 sayılı Tebligi ile 30.01.2009 tarih ve 27126 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olup 04.01.2009 – 01.02.2010 dönemini kapsamaktadır.

(2) Kamu hale Kurumu’nun 2009/1 sayılı Tebligi ile 30.01.2009 tarih ve 27126 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olup 04.01.2009 – 01.02.2010 dönemini kapsamaktadır.

e) idarelerin ihtiyacına uygun taşınmaz mal alımı veya kiralanması.

f) Özelliğinden dolayı stoklama imkanı bulunmayan ve acil durumlarda kullanılacak olan ilaç, tıbbi sarf malzemeleri ile test ve tetkik sarf malzemesi alımları.

g) Milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülen uyusmazlıklarla ilgili davalarda, Kanun kapsamındaki idareleri temsil ve savunmak üzere Türk veya yabancı uyruklu avukatlardan ya da avukatlık ortaklıklarından yapılacak hizmet alımları.

h) (Ek: 5020 / 28 md.) 4353 sayılı Kanunun 22 nci ve 36 ncı maddeleri uyarınca Türk veya yabancı uyruklu avukatlardan hizmet alımları.


Bu maddeye göre yapılacak alımlarda, ihale komisyonu kurma ve 10 uncu maddede sayılan yeterlik kurallarını arama zorunluluğu bulunmaksızın, ihale yetkilisince görevlendirilecek kişi veya kişiler tarafından piyasada fiyat araştırması yapılarak ihtiyaçlar temin edilir.” Hükümlerine yer verilmistir.

Kanunun yukarıya alınan 22 nci madde hükmüne paralel biçimde, Kamu İhale Kurumunca hazırlanan ve 09.01.2009 tarih ve 27105 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Kamu İhale Genel Tebliğinin XIX-Doğrudan Temine liskin Açıklamalar bendinde de; “Yukarıda belirtilen hükümler uyarınca 4734 sayılı Kanunun 22 nci maddesinde belirtilen hallerde ihtiyaçların; Kanunun 18 inci maddesinde sayılan ihale usulleri için tespit edilen kurallara uyulmaksızın; ilan yapılmadan, teminat alınmadan, ihale komisyonu kurma ve anılan Kanunun 10 uncu maddesinde sayılan yeterlik kriterlerini arama zorunluluğu bulunmaksızın, ihale yetkilisince görevlendirilecek kişi veya kişiler tarafından piyasada fiyat arastırması yapılarak temin edilmesi mümkün bulunmaktadır.

Söz konusu hükümler uyarınca anılan maddede belirtilen nitelikteki ihtiyaçların karşılanmasında kolaylık sağlanması amaçlanmış olmakla birlikte, ihtiyacın niteliğine göre, ilan yapılması, teminat alınması, ihale komisyonu kurulması, isteklilerde belirli yeterlik kriterlerinin aranması ile sartname ve sözlesme düzenlenmesi gibi hususlar idarelerin takdirindedir. Bu madde kapsamında alımı yapılacak malın teslimi veya hizmetin ya da yapım isinin belli bir süreyi gerektirmesi durumunda, alımın bir sözlesmeye bağlanması zorunlu olup bir defada yapılacak alımlarda sözlesme yapılması idarelerin takdirindedir. Buna karsılık, 22 nci maddenin (c) bendi kapsamında yapılan alımlarda ise madde metninde belirtildiği üzere sözleşme yapılması zorunludur.

Diger taraftan 22 nci maddeye göre ihtiyaçların karsılanmasında onay belgesi düzenlenmesi, onayı takiben ihale yetkilisince görevlendirilen kişi veya kişiler tarafından piyasada fiyat araştırması yapılması ve buna iliskin belgelerin dayanakları ile birlikte onay belgesine eklenmesi zorunludur. İdarelerce gerekli görülmesi halinde, fiyat araştırmaları, ilgili uygulama yönetmeliklerinde yaklasık maliyetin belirlenmesine iliskin esas ve usuller çerçevesinde yapılabilir.” Hükmü yer almaktadır.

Kanunun yukarıya alınan madde hükümleri, 4964 sayılı Kanunla getirilen değişikliğin amaç ve gerekçesi, Kamu İhale Genel Tebliğinde yer alan düzenlemeler ile dogrudan teminin mahiyeti birlikte değerlendirildiğinde aşağıdaki sonuçlara ulaşmak mümkündür:

a) Doğrudan temin bir alım yöntemidir, ancak, Kanunun 4 üncü maddesindeki “ihale” tanımına uygun katılıma ve rekabete açık bir ihale usulü degildir.

b) Doğrudan temin bir ihale usulü olmadığı için, Kanunun ihale usulleri için öngördügü kurallara tabi değildir.

c) Doğrudan teminde Kanunun ihale usulleri için öngördügü kuralların uygulanma zorunluluğu bulunmamakla birlikte, doğrudan teminin doğasıyla çelişmeyen genel kuralların (temel ilkeler, idarelerce uyulması gereken diger kurallar gibi) uygulanması gerekmektedir.

d) Doğrudan teminde, ilan yapılmaksızın, teminat alınmaksızın, ihale komisyonu kurma ve 10 uncu maddede sayılan yeterlik kurallarını arama zorunluluğu bulunmaksızın, ihale yetkilisince görevlendirilecek kişi veya kişiler tarafından piyasada fiyat araştırması yapılarak ihtiyaçların temin edilebilmesi öngörülmüsse de, idarenin işin niteliğine göre söz konusu işlemleri yapmasında da hukuki bir engel bulunmamaktadır. Örneğin, idare işin niteliğine göre gerekli görüyorsa teminat alabilir, belirlediği yeterlik kriterlerini uygulayabilir.

e) 22 nci maddenin 4964 sayılı Kanunla değişmeden önceki halinde, doğrudan teminin konusunu olusturan çesitli durumlar için temin sürecine yönelik farklı yöntemler öngörülmüş olunmasına karsın, yapılan degisiklikle bu farklılık ortadan kaldırılmıstır. Getirilen düzenleme ile 22 nci maddenin tüm bentleri için; ilan yapılmaksızın, teminat alınmaksızın, ihale komisyonu kurma ve 10 uncu maddede sayılan yeterlik kurallarını arama zorunlulugu bulunmaksızın, ihale yetkilisince görevlendirilecek kisi veya kisiler tarafından piyasada fiyat arastırması yapılarak ihtiyaçların temin edilebilmesi öngörülmüstür.

f) Doğrudan temin konusu yapılabilecek ihtiyaçlar Kanunun 22 nci maddesinde sayılmış olup, sayılanlarla sınırlıdır ve bunların emsal, kıyas gibi yorumlarla genişletilmesi mümkün değildir.

g) Doğrudan teminin konusunu olusturan ihtiyaçlardan sadece 22 nci maddenin (d) bendi uygulaması parasal limite tabi olup, diğer bentler için parasal bir limit öngörülmemistir. Söz konusu bentlere iliskin uygulamada, ihtiyacın niteliği ve mahiyeti doğrudan temin konusunu oluşturuyorsa parasal tutarı gözetilmeksizin bu yöntemle alım yapılabilecektir.

h) İdareler Kanunun 22 nci maddesinin verdiği esneklik içerisinde diğer ihale usülleri için öngörülmüş bulunan sartname ve sözleşme içeriklerinden yararlanarak kendi inisiyatifleri dogrultusunda uygun metinler hazırlayıp uygulayabileceklerdir.

i) Doğrudan temin suretiyle yapılacak alımlarda belge düzeni bakımından uyulması gereken kurallar konusunda, Maliye Bakanlıgınca çıkarılan ve genel bütçeli daireler ile özel mevzuatlarındaki hükümler saklı kalmak üzere özel bütçeli idareleri, belediyeleri, il özel idarelerini, döner sermayeleri kapsayan Merkezi Yönetim Harcama Belgeleri Yönetmeliği
hükümlerinin de gözetilmesi gerekmektedir. Bu Yönetmeliğe tabi bulunmayan idareler ise kendi harcama mevzuatlarının öngördügü belgeleri ödeme evrakına eklemek zorundadırlar.

4. Doğrudan Teminde Şartname ve Sözleşme Düzenlenmesi
Doğrudan temin uygulamasında sartname ve sözlesme düzenlenmesi idarenin takdirinde bir husus olmakla birlikte özellikle süreli alımlarda, bir başka ifadeyle işin gerçeklestirilmesinin belli bir süreye bağlı olduğu mal, hizmet veya yapım islerinde sözleşme düzenlenmesi gerekir.

Bu husus Kamu ihale Genel Tebligin de; “Söz konusu hükümler uyarınca anılan maddede belirtilen nitelikteki ihtiyaçların karşılanmasında kolaylık sağlanması amaçlanmış olmakla birlikte, ihtiyacın niteliğine göre, ilan yapılması, teminat alınması, ihale komisyonu kurulması, isteklilerde belirli yeterlik kriterlerinin aranması ile sartname ve sözleşme düzenlenmesi gibi hususlar idarelerin takdirindedir.

Bu madde kapsamında alımı yapılacak malın teslimi veya hizmetin ya da yapım işinin belli bir süreyi gerektirmesi durumunda, alımın bir sözleşmeye bağlanması zorunlu olup bir defada yapılacak alımlarda sözleşme yapılması idarelerin takdirindedir. Buna karsılık, 22 nci maddenin (c) bendi kapsamında yapılan alımlarda ise madde metninde belirtildigi üzere sözleşme yapılması zorunludur.” Seklinde düzenleme altına alınmıstır. Yine bu tür alımlarda idare sadece sözleşme düzenleyebileceği gibi idari ve teknik şartnameler de hazırlayabilecek ve bunları sözleşmenin bir parçası olarak kullanabilecektir.

şartname ve sözleşme düzenlenecek hallerde;
a) Uygulama Yönetmelikleri ekinde yer alan Tip Sözlesme ve Tip Sartnamelerin kullanılma zorunluluğu,
b) 4734 sayılı Kanunun 27 nci maddesinde düzenlenen idari sartnamede bulunması zorunlu hususlara uyma zorunluluğu,
c) 4735 sayılı Kanunun 7 nci maddesinde düzenlenen sözlesmede bulunması zorunlu hususlara uyma zorunluluğu, olmaksızın isin niteligine göre; sözlesmenin konusunu, bedelini, süresini, tarafların hak ve yükümlülüklerini belirleyen bir sözleşme metni kullanılabilecektir.


5. Doğrudan Teminde ilan
22 nci maddenin ilk fıkrasında ihtiyaçların doğrudan temin yöntemiyle karsılanması sürecinde ilân yapılması ve teminat alınması zorunluluğunun bulunmadığı ifade edilmektedir.

ilan ve teminat konusunda getirilen hüküm bir ihtiyarilik ifade ettiğinden bu yöntemin uygulandıgı hallerde de idare isterse ilan yapabilecektir. İlan yapılan hallerde Kanunun ilanın süresi, sekli ve içeriği konusunda getirdiği zorunluluk hükümlerine uyulmaksızın idarenin insiyatifi ve takdiri doğrultusunda işlem yapılması mümkündür.

6. Doğrudan Teminde Teminat
Teminat alınıp alınmaması hususu da tümüyle idarenin takdirine baglıdır. İdare hiç teminat almayabilecegi gibi, geçici ve kesin teminatı birlikte veya sadece geçici veya sadece kesin teminat da alabilecektir.

Ancak işin ifasının belli bir süreye ihtiyaç gösterdiği ve bu nedenle de tarafların hak ve yükümlülüklerini bir sözleşme kapsamında hüküm altına aldıkları durumlarda, idarenin, yüklenicinin sözlesmeye uygun davranmasını saglamak ve sözlesme hükümlerini belli ölçüde güvence altına almak amacıyla teminat almasında yarar vardır. Fakat bu husus tümüyle idarenin takdirinde bulundugu gibi, isin tedarik sürecinin idarenin teminat istemesine imkan vermediği durumlarda da işin doğası gereği teminat alınamayacaktır.

7. Doğrudan Teminde ihale Komisyonu Kurulması
Maddenin son fıkrasında dogrudan temin yönteminin kullanıldıgı durumlarda ihale komisyonu kurulmasının zorunlu olmadığı ifade edilmekte, ihale yetkilisince görevlendirilecek kişi veya kişilerce piyasada fiyat araştırması yapılarak ihtiyacın temin edilebileceği belirtilmektedir. Bu hüküm de ilan, yeterlik, teminat hususlarında oldugu gibi idareye ihtiyarilik bırakan bir düzenleme olduğundan idare isterse işin niteliğine göre ihale komisyonu kurarak da ihtiyacı temin edebilecektir. Bu tür durumlarda, kurulan komisyon, doğrudan temin yönteminin doğasına uygun şekilde, maddenin son fıkrasında belirtilen piyasa fiyat araştırmasını yapacak ve en uygun fiyat üzerinden ihtiyacın teminini sağlayacaktır.

Yasal bir zorunluluk olmamakla birlikte, özellikle 22 nci maddenin (d) bendi dısında kalan ve doğrudan temin konusunu olusturan ihtiyacın büyük ölçekli ve/veya nitelikli bir alım yapılmasını gerektirdiği durumlarda, alımın bir komisyon marifetiyle gerçeklestirilmesinde yarar vardır. Zira bu tür durumlarda, görevlendirilecek kişilerin bir ekip çalısması yürütmeleri ve temin sürecinde belli kararları almaları gerekecek, toplanma ve karar verme sürecinde izlenecek usul önem arz edecektir. Bu nedenle, alımın niteliginin gerektirdiği hallerde Kanunun 6 ncı maddesinde tesekkül sekli ve karar alma süreci belirlenmiş olan bir komisyonun kurulmasında ve kurulan komisyonun da söz konusu maddede belirlenen şekilde karar almasında fayda bulunmaktadır.

8. Piyasa Fiyat Arastırmasında Yöntem ve Esaslar
Kanunda fiyat arastırmasının sekil, yöntem ve esaslarıyla ilgili her hangi bir belirleme yapılmamıstır. Konuya iliskin olarak 22 nci maddenin son fıkrasında, maddenin farklı durumları düzenleyen bütün bentleri için geçerli olmak üzere; “....ihale yetkilisince görevlendirilecek kişi veya kişiler tarafından piyasada fiyat araştırması yapılarak ihtiyaçlar temin edilir” denilmektedir.

Kanunun “piyasada fiyat arastırması” yapılmasına vurgu yapan düzenlemesinden, bu şekilde temin edilecek ihtiyacın gerçek piyasa rayiçlerine uygunlugunun saglanmasının zorunlu olduğu, bunu saglamaya yönelik olarak, görevli kisi veya kisilerce gerekli her türlü piyasa fiyat araştırmasının yapılması gerektigi sonucunu çıkartmak mümkündür.

Görevli kişilerce gerçekleştirilecek piyasa fiyat araştırmasının saglıklı, gerçekçi ve kanıtlanabilir şekilde yapılması iki açıdan önem arz etmektedir. Öncelikle, bu sekilde gerçekleşecek bir alım süreci katılıma ve rekabete açık bir süreç degildir. Zira, ihale usulleri çerçevesinde yapılacak alımlarda ekonomik açıdan en avantajlı fiyatın oluşması konusunda temel belirleyici faktör isteklilerce verilen teklifler iken, dogrudan teminde temel belirleyici faktör idarece yapılan piyasa fiyat araştırmasıdır. Bir baska ifadeyle, ihale usullerine göre yapılacak alımlarda idarenin temel görevi katılımı ve rekabeti artırmak iken (bu sartların olustugu her durumda zaten uygun fiyat sağlanacaktır), dogrudan teminde temel görevi sağlıklı piyasa araştırması yaparak, ihtiyacı olan alımı gerçek piyasa değerlerine uygun yapabilmektir. Böylece idare, doğrudan teminin doğasından kaynaklanan zafiyetleri ve rekabetsiz bir ortamın kendisine yükleyebilecegi riski fiyat arastırması yapmak suretiyle en aza indirebilmektedir. Bu nedenle görevli kisi veya kisilerce yapılacak piyasa araştırmasının saglıklı ve gerçekçi tespitlere dayanması muhtemel idare zararlarının önlenmesi açısından önemlidir.

Fiyat araştırmasının önemiyle ilgili bir diger husus, bu sürece katılan kamu görevlilerinin sorumlulukları ve yapılan islemlerin uygunlugunun kanıtlanabilirligiyle ilgilidir. Zira, kamu alımları sisteminde idarenin saglamaya çalıstıgı en önemli sonuç uygun malın uygun fiyatla alınmasıdır. Bu sonucun saglanmasına iliskin sorumluluk ise, tümüyle, idare adına bu sürece katılan kamu görevlilerine aittir. Bu nedenle piyasa fiyat arastırmasına yönelik çalısmaların somut, hesap edilebilir ve dayanaklarıyla birlikte kanıtlanabilir olması gereklidir.

Piyasa fiyat arastırmasında belli sayıda veya belli yerlerden (Belediye, Ticaret ve/veya
Sanayi Odası gibi) yazılı fiyat sorulması gibi bir zorunluluk yoktur. Bu husus fiyat araştırması
yapan görevlilerinin takdirindedir. Ancak yeterli piyasa arastırması yapıldığına yönelik tevsik
keyfiyeti bakımından, ticari hayatın gereklerine de uygun olarak, alımı yapılacak malın varsa
yetkili satıcı veya bayilerinden, üreticilerinden, satıcılarından fiyat sorulmalı ve basvurulan
kaynaklar piyasa fiyat araştırması tutanağına yazılmalıdır.

9. Sözlesme Yapılan Haller ve Sözlesmede Bulunması Zorunlu Hususlar idarenin takdiri doğrultusunda sözlesme yapılan hallerde 4735 sayılı Kanunun 7 nci maddesinde belirtilen hususlara uyma zorunlulugu bulunmaksızın, idarece isin niteligine göre düzenlenecek; sözlesmenin konusunu, bedelini, süresini, tarafların hak ve yükümlülüklerini belirleyen sözlesme metinlerinin kullanılması mümkündür.

10. Doğrudan Teminde Damga Vergisi
Kanunun 22 nci maddesinde düzenlenmiş olan doğrudan temin, 4734 sayılı Kanunda 4964 sayılı Kanunla yapılan ve 15 Agustos 2003 tarihinde yürürlüğe giren degisiklikle ihale usulü olmaktan çıkartılmış ve özel bir temin şekli olarak 22 nci maddede tariflenmistir.

Söz konusu madde hükmüne göre, doğrudan temin yönteminde; ilan yapma, teminat alma, ihale komisyonu kurma ve 10 uncu maddede sayılan yeterlik kurallarını arama zorunluluğu bulunmaksızın, ihale yetkilisince görevlendirilecek kişi veya kişiler tarafından piyasada fiyat araştırması yapılarak ihtiyaçlar temin edilebilmektedir. Ancak, isin mahiyeti geregi idarenin takdiri doğrultusunda maddede zorunlu olmadığı belirtilen islemlerden biri, bir kaçı veya tamamının yapılması da mümkün bulunmaktadır.

Genel çerçevesini ifade ettiğim doğrudan temin sürecindeki iş ve islemler damga vergisi mükellefiyeti açısından degerlendirildiginde ise;
a) Piyasa fiyat araştırması sonucu düzenlenen tutanağın veya alım olurunun binde 4,5 oranında damga vergisine tabi olup olmadığı,

b) Sözleşme düzenlenmedigi durumlarda faturanın sözleşme yerine geçip geçmeyeceği ve fatura tutarı üzerinden binde 7,5 oranında damga vergisi tahsil edilip edilmeyeceği, hususlarında idarelerce duraksamaya düşüldüğü ve farklı uygulamalar gerçekleştirildiği görülmektedir. Tebliğde ise, binde 4,5 oranında ihale damga vergisinin doğması için doğrudan teminle yapılacak alımlarda ihale komisyonu kurulması ve kurulan komisyonca ihale kararı alınması gerektigi ifade edilmekte, ihale komisyonu kurularak bir ihale kararının alınmaması halinde ise damga vergisi aranmayacagı belirtilmektedir.

Tebligde damga vergisinin doğması için ihale komisyonu kurulması ve ihale kararı alınmasından söz edildigine göre, konunun degerlendirilmesinde ve ortaya çıkan tereddütlerin giderilmesinde 4734 sayılı Kanunun anılan kavramlara yükledigi anlama bakmak gerekecektir.

ihale komisyonunun sayı ve nitelik olarak olusum biçimi Kanunun 6 ncı maddesinde düzenlenmistir. Kanun 4 üncü maddesinde ise ihale, Kanunda yazılı usul ve sartlarla mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin istekliler arasından seçilecek birisi üzerine bırakıldığını gösteren ve ihale yetkilisinin onayını müteakip sözlesmenin imzalanması ile tamamlanan işlemler, olarak tarif edilmistir.

Esasen doğrudan temin sürecinde ihale komisyonu kurulsa dahi bu komisyonca alınan kararı 4734 sayılı Kanunun ihale tanımına uygun bir ihale kararı seklinde anlamak mümkün görülmemekle birlikte, Kanunun 22 nci maddesinde bu yöntemle yapılacak alımlarda da ihale komisyonu kurulabilecegi belirtildiğine göre kurulan komisyonunun yaptığı piyasa araştırması sonucunda uygun gördügü kişiden alım yapılmasına yönelik verdiği kararı bir “satın alma kararı” olarak değerlendirmek mümkündür.

Bu tespitler çerçevesinde, Tebliğ ve Kanun hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, Kanunun 6 ncı maddesine uygun bir ihale komisyonun kurulduğu ve bu komisyonunun yaptıgı piyasa arastırması sonucunda uygun gördügü kisiden alım yapılmasına yönelik bir karar aldıgı ve bu kararın ihale yetkilisince onaylandıgı durumlarda binde 4,5 oranında damga vergisinin dogdugu seklinde bir sonuç ortaya çıkmaktadır.

Kanunun 6 ncı maddesine uygun bir ihale komisyonunun kurulmadığı, bir veya birden fazla kisi görevlendirilerek yapılan piyasa arastırması sonucunda düzenlenen ve ihale yetkilisince onaylanan piyasa fiyat arastırma tutanagına dayalı olarak yapılan alımlarda ise, binde 4,5 oranında damga vergisi hesaplanmasına gerek bulunmadıgı anlasılmaktadır.

Uygulamanın sözlesme damga vergisi boyutuyla ilgili olarak ise fazlaca tereddüt bulunmamaktadır.4734 sayılı Kanunun 22 nci maddesinde 4964 sayılı Kanunla yapılan degisiklik sonucu dogrudan temin uygulamasında sözlesme yapma zorunlulugu ortadan kaldırılmış ve bu husus tümüyle idarelerin takdirine bırakılmıstır. İdare, isterse sözleşme düzenleyebilecek veya düzenlemeyebilecektir. Böylece mevcut düzenlemeler çerçevesinde konu degerlendirildiginde;

a) Doğrudan temin sürecinde, format veya içerigine bakılmaksızın, tarafların imzasını tasıyan bir sözlesme düzenlendiginde, 488 sayılı Kanuna ekli (1) sayılı tablonun I-1/a fıkrasına göre sözlesme bedeli üzerinde (KDV hariç) binde 7,5 oranında damga vergisi tahsil edilmesi gerekmektedir.

b) Sözleşme düzenlenmeyen durumlarda ise, sözleşme damga vergisi doğmayacağından, binde 7,5 oranında damga vergisi tahsil edilmesi veya faturanın sözlesme addedilmesi söz konusu olmayacaktır.

11. Sözlesme Yapılan Hallerde Kamu hale Kurumu Payı
4734 sayılı Kanunun 53 üncü maddesinin (j) bendinin (1) no’lu alt bendinde; “Bu Kanun kapsamında yapılan ihalelere iliskin düzenlenecek sözlesmelerden, bedeli 220.502.TL (ikiyüzyirmibinbesyüzyirmi) Türk Lirasını aşanlar için yükleniciden tahsil edilecek sözleşme
bedelinin onbinde beşi.” Kurum gelirlerinden sayılmıstır. Söz konusu bent hükmünde açıkça
“Bu Kanun kapsamında yapılan ihalelere iliskin düzenlenecek sözlesmelerden...” Kurum payı tahsil edilecegi belirtildiginden, bir ihalenin söz konusu olmadıgı doğrudan teminde, yapılacak sözleşmelerden Kurum payı tahsil edilmeyecektir.


12. Doğrudan Teminde iş Artışı
4735 sayılı Kanunun 24 üncü maddesinde; “Mal ve hizmet alımlarıyla yapım sözlesmelerinde, öngörülemeyen durumlar nedeniyle bir iş artısının zorunlu olması halinde, artısa konu olan is;

a) Sözlesmeye esas proje içinde kalması,
b) dareyi külfete sokmaksızın asıl isten ayrılmasının teknik veya ekonomik olarak mümkün olmaması, sartlarıyla, anahtar teslimi götürü bedel ihale edilen yapım islerinde sözlesme bedelinin % 10'una, birim fiyat teklif almak suretiyle ihale edilen mal ve hizmet alımlarıyla yapım isleri sözlesmelerinde ise % 20'sine kadar oran dahilinde, süre hariç sözlesme ve ihale dokümanındaki hükümler çerçevesinde aynı yükleniciye yaptırılabilir.” Hükmü yer almaktadır.

Mal alımları için özetleyecek olursak;

a) Birim fiyat teklifi ile ihaleye çıkılmış olmalı,

b) Sözlesmeye esas proje içinde kalınmalı,

c) idareyi külfete sokmaksızın asıl isten ayrılması teknik veya ekonomik olarak mümkün olmamalı,
d) iş artısı, parasal rakam olarak sözlesme bedelinin %20 sini asmamalıdır. Kanunun yukarda zikredilen maddesinde iş artısı, 4 sartın tamamının birlikte gerçeklesmesi halinde mümkündür. Doğrudan teminde iş artısı olmayacağı açıktır.

13. Doğrudan Teminde Fiyat Farkı
Doğrudan temin yönetimi 4964 Sayılı Kanunun 12 inci maddesi ile ihale usulü olmaktan çıkarılmıstır. Yapım isi ve hizmet alımı Fiyat Farkı Kararnamelerinin “Kapsam” baslıklı maddelerine göre, Esasların ihale usulüyle yapılan yapım isi ve hizmet alımlarında uygulanması mümkündür. Mal alımlarına iliskin Fiyat Farkı Kararnamesinin “Kapsam” baslıklı maddesinde ise, “ihale” kelimesi kullanılmamakla birlikte, Esasların 4735 sayılı Kanuna göre sözlesmeye baglanan mal alımlarını kapsadıgı belirtilmistir. 4735 sayılı Kanunun “Kapsam” baslıklı maddesinde ise, “Bu Kanun, Kamu hale Kanununa tabi kurum ve kuruluslar tarafından söz konusu kanun hükümlerine göre yapılan ihaleler sonucunda düzenlenen sözlesmeleri kapsar.” Hükmü yer aldıgından, Esaslar ihale usulüyle yapılan mal alımlarında uygulanabilecektir.

Dolayısıyla, gerek 4735 sayılı Kanun gerekse fiyat farkı kararnameleri sadece ihaleleri kapsadığından, doğrudan temin yöntemiyle yapılan mal ve hizmet alımlarıyla yapım islerinde Kararnamelerin uygulama imkânı bulunmamaktadır.

14. Doğrudan Teminde iş Deneyim Belgesi
iş deneyim belgeleri, bir taahhüt kapsamında 4734 sayılı Kanun kapsamındaki idarelere, diğer kamu kurum ve kuruluslarına ve kamu kurumu niteliğindeki kuruluslara yönelik gerçekleştirilen mal tedariklerinde isteklinin basvurusu üzerine, taahhüdün gerçeklestirildiği idare tarafından düzenlenir. İş deneyim belgesi; yazılı bir sözleşmeye baglı olarak 4734 sayılı Kanun kapsamındaki idarelere, diger kamu kurum ve kuruluslarına ve kamu kurumu niteligindeki kuruluslara taahhüt edilen islerde, tek sözlesme esas alınarak ilgilinin mesleki tecrübesini tevsik amacıyla düzenlenir.
Belgenin düzenlenmesi için, söz konusu taahhüdün bir “ihale” kapsamında gerçeklestirilmiş olması sartı mevzuatımızda bulunmamaktadır. Dolayısıyla bir ihale olmamakla birlikte dogrudan temin usulünün herhangi bir türü/sekli ile gerçeklestirilen isler karsılıgında da, iş deneyim belgesi düzenlenmesi mümkündür; tek şart bir sözlesmenin düzenlenmiş olmasıdır.


15. 4734 Sayılı Kanunu 62’inci Maddesinin (ı) Bendindeki % 10 Limitinin Uygulanması
Kanunun 62’inci Maddesinin (ı) Bendinde “Bu Kanunun 21 ve 22 nci maddelerindeki parasal limitler dahilinde yapılacak harcamaların yıllık toplamı, idarelerin bütçelerine bu amaçla konulacak ödeneklerin %10'unu Kamu İhale Kurulu'nun uygun görüsü olmadıkça aşamaz.” Hükmü yer almaktadır.

Kanunun 21 inci maddesinin (f) bendi ve 22 inci maddesinin (d) bendine göre ihtiyaçlarını temin etmek isteyen kurum ve kuruluslar, yıllık bütçelerinde belirlenen toplam ödenek miktarını dikkate alacaklardır. Kurum ve kuruluslar, mal alımı, hizmet alımı ve yapım isleri için bütçelerine konan yıllık toplam ödenekleri üzerinden her biri için ayrı ayrı % 10 oranı hesaplayacaklardır. Burada önemli olan husus, ilgili veya baglı birimlerin değil kurum veya kuruluşun bütçelerine bu amaçlar ile ilgili konulmuş toplam ödeneklerin % 10 unun aşılıp aşılmamasıdır.

16. Doğrudan Temin ile ilgili Diğer Hükümler
a) Kanunun 58 inci maddesine göre ihalelere katılmaktan yasaklama kararı verilebilmesi mümkün degildir.
b) Yapılan alımlarda ortaya çıkan fiil veya davranısların Türk Ceza Kanununa göre suç teskil etmesi; bu fiil veya davranıslar için ceza sorumluluguna iliskin hükümlerin uygulanmasına engel tekil etmez.

c) Doğrudan Teminle yapılan hizmet alımlarında da Asgari sçilik maliyetleri göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

d) Doğrudan temin yoluyla alımların yapılmasından itibaren en geç bir ay içerisinde “Doğrudan Temin Kayıt ve Bilgi Formu” tanzim edilerek Kamu hale Kurumuna gönderilmesi gerekmektedir (internet yoluyla gönderilmesi mümkündür).

e) Her bir alım için ihale kayıt numarası alınmayacak, sadece alımın yapılmasından itibaren bir ay içerisindeki diger alımları da içerecek sekilde Form tanzim edilmesi gerekmektedir.

17. Sonuç ve Değerlendirme
Cumhuriyet ile birlikte ülkemizde, kamu kurum ve kurulusların ihtiyaçlarının karsılanmasına yönelik olarak çıkarılan ilk kanun, 22.04.1925 gün ve 661 sayılı Müzayede, Münakasa ve halat Kanunu olmustur. Daha sonra 02.06.1934 gün ve 2490 sayılı Arttırma, Eksiltme ve hale Kanunu ve bilahare 08.09.1983 gün ve 2886 sayılı Devlet hale Kanunu çıkarılmıstır. 4734 sayılı Kamu hale Kanunu ile 4735 sayılı Kamu hale Sözlesmeleri Kanunları, 01.01.2003 tarihinden itibaren yürürlüge girmek üzere çıkarılmıstır. Bütün bu Kanunların temelinde, Devlet ihtiyaçlarının en uygun sartlarla ve zamanlarda, açıklık ve rekabet ilkelerinin gözetilerek karsılanması bulunmaktadır.

4734 sayılı Kanunun 22 inci maddesinin, kanununa konulmasındaki amacı idarenin acil ihtiyaçlarını karsılamak ve özelliginden dolayı temin edilmesi güç olan ihtiyaçlarını zamanında karsılamaktır. 4734 sayılı Kanunun 18 inci maddesinde 4964 sayılı Kanunla yapılan degisiklikle de “doğrudan temin” ihale usulleri arasından çıkarılmıstır.

Kamu ihale Kanununun amacı kamu kaynagının etkili, verimli ve ekonomik olarak kullanılmasıdır. Kıt olan ülkemizin kaynakları dogrudan temin usulüyle israf edilmemesine
dikkat edilmesi gerekmektedir.


Ramazan SENER / rsener@comu.edu.tr
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi / Mali Hizmetler Uzmanı
Malihizmetlergen.tr'den alınmıştır

Üniversitelerde seçim sistemleri

Rektörlük seçimleri

Sabancı Üniversitesi 12 yıldır, 3 dönem üst üste rektörlük görevini yürüten Prof. Dr. Tosun Terzioğlu'nun yerine Prof. Dr. Nihat Berker'i rektör olarak atanması son dönemlerde kamu üniversitelerinde yaşanan rektör atanması konusunu yeniden gündeme getirdi.


Sayın Terzioğlu rektör belirlemek için kurulan komitenin çalışmaları hakkında bilgi verirken Berker'in 2007'de Koç Üniversitesi'nde "yılın en iyi hocası" seçildiğini ve parlak bir bilimsel geçmişi olduğunu belirttiler. Vakıf üniversiteleri kendi yaslarına göre farklı bir uygulama ile bir şekilde özel sektör anlayışı ile doğrudan amaca uygun kişiyi arayarak buluyorlar ve genlikle de önerdikleri aday YÖK'ün öneri ile Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. Ülkemizdeki Vakıf Üniversitelerinin büyük çoğunluğu özel üniversite anlayışı ile kurulduğu için özel sektör anlayışına dayalı olarak en iyiyi bulma arayışı doğal karşılanmaktadır.
Doğal olarak Vakıf Üniversitesi öğretim üyeleri yöneticilerini belirlemesinde söz sahibi olmamaları yeni tartışmaları da berberinde getiriyor. Vakıf üniversitelerinde çalışan öğretim üyesi bir hocamız "siz ilk altı sıraya girecek kişiyi seçiyorsunuz, bizim öyle bir şansımız bile yok" diyor. Evet, biz ilk altıya girecek adayları belirliyoruz gerisi YÖK ve Cumhurbaşkanın tercihine kalmıştır. YÖK kurulduğundan bu yana kamu üniversiteleri üst yönetici belirleme şekli ve atanması kamuoyunu tatmin etmemiş, herkesin üzerinde anlaştığı bir ilkenin olmaması nedeniyle, rektörlük seçimi sürekli tartışma konusu olmakta, bazen de mahkeme salonlarında hak aranmaktadır.

Dünyadaki Üniversiteler Rektörü Nasıl Belirliyor
Avrupa ile Amerikan modelleri arasında farklılıklar olmasına karşın yine de seçilme esasları "BİLİMSEL VE YÖNETSEL ÖLÇÜTLER"dir. Üniversite tarihlerine bakıldığında, batıda yönetici seçiminde hep öğrencilerin etkin rol aldığına tanık olunacaktır.
Üniversite yasasında kritik noktayı genelde Rektörlük seçimleri oluşturur. Genelde de adayın kaç kez peş peşe seçileceği ve disiplinler arasında dönüşüm sağlanacak mı gibisinden konular gündeme gelmektedir. Ancak adayın bilimsel nitelikleri neredeyse hiç söz konusu edilmemektedir. Bu anlamda üniversitelerde seçim, mahalli seçimlere benzemektedir.
Amerikan sisteminde, bölüm başkanları, dekanlar, rektör yardımcıları gibi üst ve orta düzey yöneticiler göreve seçimle gelmezler. Ancak atamayla göreve başlarken yüksek kriterler ile belirlenir, ancak gerektiğinde de işlerine son verilebilir. Henry Rosovsky işin püf noktasını ise şöyle açıklıyor "Çünkü öğretim üyelerince yapılan seçimler genellikle zayıf liderlerin iş başına gelmesine yol açar" diyor. Örnek olarak da "Aklı başındaki hangi profesör kendi dalında bütçe kesintileri yapılmasını öneren bir dekan adayına oy verir?" diye de soruyorlar.
Rosovsky, kitabında "ellerim titreyerek yazıyorum", ileride gerici olarak eleştirileceğimi biliyorum diyor ve ekliyor, "her şey daha demokratik davranarak düzelmez". Ayrıca demokratik uygulamalar ile her şeyin daha iyi gitmeyeceğini de biliyoruz diyor. Bu nitelikteki kişilerin veya üniversite yönetiminin en iyi şekilde işlemesi için çıkar çatışmalarının en alt düzeyde kalması gerektiğini de öğrenmiş bulunuyoruz diyor. Açıkçası ülkemizde yönetim için verilen tavizlerin çok önceden ABD'de yaşandığını belirtiyor. Bu bağlamda üniversitelerimizde bugün yaşanan seçimler demokrasinin bir göstergesi olmadığı gibi yansıması da değildir. Asıl olan akademik özgürlük ve özerk değerlerdir.
Gelişmiş üniversitelerinin bir çoğunda rektörün belirlenmesi süreci siyasi otorite dışında ve üniversitelerin kendi iç dinamikleri ile belirlenmektedir. Üniversite geleneklerinin yerleştiği ülkelerde üst yönetici atama kararı sembolik olarak Milli Eğitim bakanlığı veya hükümet veya Devlet başkanının onayına tabi olmaktadır. Esas olan üniversitenin kendi kararıdır.

Rektör Belirleme Sürecine Öğretim Görevlisi, Öğrenci ve Çalışanlarında Katkısının Alınması Gerekir
Eski YÖK başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz'ün yönetim anlayışının aksine, hazırladığı "Dünyada ve Türkiye'de Yükseköğretim" adlı kitapta bütün batı ülkelerinde Almanya, Fransa, İspanya, Yunanistan, Norveç, İsveç ve diğer batı ülkelerinde seçici kurullar (öğretim üyesi, çalışanlar, asistanlar ve öğrencilerden) akademik ölçütler doğrultusunda atandığı görülmektedir. Örneğin Almanya'da Baden Württemberg eyaletinde üniversitelerin bir büyük bir de küçük senatosu bulunmaktadır. Küçük senatoda dekanlar, profesör temsilcileri, asistanların temsilcisi ve öğrenci temsilcisi bulunmaktadır. Büyük senatoda ise bütün profesörlerin yanında öğrencileri, asistanları ve diğer çalışanları temsilen 5'er üye bulunmaktadır. Rektör seçimi için küçük senato bir komite kurar ve bu komite rektörlük için gerekli işlemleri başlatır; her tarafa ilan verir. Başvuru dosyaları inceden inceye araştırılır ve ilk üçe giren adaylar büyük senatoya brifing verir ve vizyonları ile birlikte projelerini anlatırlar. Büyük senato adaylardan birisini seçer ve Eğitim Bakanlığına atama için önerir. Eğitim Bakanı da yüksek onur ve şeref unvanı ile ve tam yetkili olarak seçilen adayı rektörlüğe atar.

Dünyadaki Örnekler Nelerdir?
Dünyanın en eski üniversite geleneğine sahip İngiltere'deki Cambridge Üniversitesinde yönetimin belirlenmesi "üniversite parlamentosu" adı verilen The Regent House tarafından yönetilir. Regent House, idari ve akademik personelinden oluşan geniş bir yapıya sahiptir. Bazı üniversitelerde öğrencilerde bu sürece girmektedir. Üniversitenin akademik ve idari yönetim görevini üstlenen başkan yardımcısını ve 21 üyeli senatonun 19'unu doğrudan üniversite parlamentosu belirlemektedir.

Rektör veya temsili statüdeki başkan ise senato tarafından seçilmektedir. 21 üyeli Senato, başkan ve başkan yardımcısının yanı sıra 16'sı Regent House ve üçü de öğrenci konseyi tarafından seçilmektedir. İskoçya'daki Glasgow Üniversitesinde ise rektör, öğrenciler tarafından seçilmektedir. İngiltere'de bazı üniversitelerde Rektörü belirlemek için her birim kendi içinde seçiciler kurulu adayını belirtmektedir. Adaylar fakültelerde seçimle belirlenmektedir. Seçiciler kuruluda seçimin şeklini ve niteliklerini belirleyerek üniversiteyi seçime hazırlamaktadır.

Fransa'da rektör, öğretim üyeleri, öğrenci ve idari personel temsilcilerinin oluşturduğu konseyde seçilir ve Milli Eğitim Bakanınca atanır. Kısacası, belli bir saygınlığı olan üniversitelerin yönetiminde şu veya bu yolla bir seçim mekanizması belirleyici olmaktadır.
Almanya üniversiteleri ise tümüyle kurum içi karar alma sürecinin işlediği bir yapı arz eder. Almanya'da rektörler fakültelerdeki akademisyenler tarafından (bazılarında akademik olmayan personel ve öğrenciler de yer almaktadır) seçilirler. Bu işleyiş "akademik öz yönetimin" bir ifadesi olarak görülür.
Avusturya'da üniversite yöneticisini belirlemek için bir seçiciler konseyi oluşturmaktadır. Senato 3 kişi, Federal hükümet 3 kişi ve diğer paydaşlar ile birlikte üst yöneticiyi belirlemektedir.
İsviçre üniversitesinde rektör seçimi uzun bir eleme sonucu öğrenci, asistanlar, çalışanlar ve öğretim üyeleri temsilcilerinden oluşan üçer kişilik bir konsey tarafından yapılmaktadır. Üniversite yönetimi üzerinde öğrenci ve asistanların büyük etkisi bulunmaktadır. İlan ile aranan rektörün nitelikleri belirlenir, başvurular alınır, adaylar değişik kurullardan 3'e kadar indirilir ve bunlar arasında konsey oy kullanarak seçim yapar. Rektörün illa da aynı üniversiteden olması gerekmez. Benzer durum Avrupa ve Amerikan Üniversitelerinde de görülmektedir.
Kanada da Üniversite Mütevelli heyeti Üniversite Başkanı (rektörünü) seçiminde görev almak için değişik kesimlerden oluşan secici bir jüri belirleyerek seçim yapmaktadır. Seçim kurulu adayları ön elemeden sonra üçe indirgiyor. Üniversite başkanlığı için müracaat edenler arasından şartları uygun olan 3 kişiyi başkan seçilebilmesi için belirli bir süre içinde yapacağı konuşma ve tanıtma sonunda jüri üyelerine başkan olabilecek liderlikteki kişiyi, 1-Eğitim,2-Bilgi, 3-Yetenek, 4-Şahsi uyumluluk gibi 4 ana konuda değerlendirmeye tabi tutmaktadır. Jüri üyeleri daha önce kendilerine dağıtılan forma uygun gördükleri adaylarını belirlenen ilkeler üzerinde oylayarak seçiyorlar. Kanada'nın Saskatchewan üniversitesinde mütevelli heyet adaylarını anket şirketleri aracılığı ile değişik kurumlara sorarak adayların niteliklerini ve tercih edilme süreçlerini belirleyip seçiciler kuruluna bilgi sunmaktadır. Seçiciler kurulu, niteliği belirlenen adaylar hakkındaki bilgiyi üniversiteye sunarak seçime üniversiteyi hazırlamaktadırlar.
Amerikan üniversitelerinin kıta Avrupa'sından farkı yönetim anlayışı ve yönetici belirleme şekilleridir.
Amerikan sistemi üniversite biraz bizdekine benzer tek kişi rektör ağırlıklıdır. Sistem içinde çok iyi devlet üniversiteleri olduğu gibi çok iyi özel yüksek öğrenim kurumlarının olmasının rolü önemli bir faktördür. Ancak, özel üniversiteler ile kamu üniversitelerinin yönetimi birbirine çok benzer ve "Avrupa modellerinden" önemli ölçüde farklıdır. Henry Rosovsky, Rektörün yetki alanını şöyle tanımlıyor "Normal olarak, eğitim politikasında, yani ders programları verilen diplomaların niteliği, öğretim üyelerinin seçimi, kabul şartları vs. gibi konularda karar öğretim üyelerine bırakılır. Ancak bütçe, bağışlara dayalı programların yönetimi, yeni programlar hakkında karar verme, uzun vadeli planlar ve benzeri konularda yetki, bir mütevelli heyetine karşı sorumlu, bir rektörün başkanlığını yaptığı, bir hiyerarşinin elindedir".
Amerikan kamu üniversitelerinde de seçim esastır. ABD'deki seçimde bir yıl önceden bir arama süreci yaşanmaktadır. Öğrenci, çalışan ve kentin önde gelen kişileri de sürece katılabilmektedir. Amerikan kamu üniversitelerinin mütevelli heyetleri, bir çok durumda seçimle oluşur ve bu heyet fakülte ve öğrencileri ile kamu üniversitelerinin kurumsal özerkliklerinin istihkâm mevzii olarak görülür.
Amerikan modelinde atamada rektör sözleşmeli olmak koşulu ile bütün dünyaya ilan verilir ve başvuran yüzlerce aday arasından öğretim üyeleri, öğrenci birlikleri, üniversite mezunlar dernekleri, diğer üniversite çalışanları ve bölgenin ilgili diğer sivil ve resmi örgütlerinin bilgisine başvurulur. Adaylar arasında yapılan ilk elemeden sonra kalan birkaç kişi kendi projelerini ve yapabileceklerini ve vizyonlarını anlatırlar ve seçiciler kurulu seçimini yine bilimden ve verimlilikten yana yaparlar. Süresi dolmadan bir yıl önce mevcut rektörün performansı masaya yatırılır; eğer Rektörün icraatından memnunlarsa mevcut rektörle yeniden yeni dönem için pazarlığa oturulur, değilse yeni rektör arayışı başlar.
Çoğu Asya ve Afrika ülkelerindeki üniversitelerde sistem İngiliz ve Amerikan üniversitelerine benzer şekilde seçim ve atama yapılmaktadır.
Tabii bütün süreç verimlilik, bilimsel işlev ve özdenetim üzerine işlediği için kişinin atanması veya seçilmesi pek sorun yaratmamaktadır. Bizim ile batı üniversiteleri arasındaki temel fark, demokrasinin tam anlaşılmaması ile buna bağlı olarak bilimsel ölçütlerin olmamasının yanında denetim mekanizmasının da işletilmemesinden kaynaklanmaktadır.


Gelişmiş Batı Ülkeleri Kendi Sistemlerini Tecrübe İle Kazandılar, Türkiye'de Yaşananlardan Ders Almasını Bilmelidir
Batıdaki üniversiteler bugün yaşadığımıza benzer sorunları yaşamışlar ve yaşananlardan ders çıkararak üniversiteye uygun bilim adamı belirleme yöntemi belirlemişlerdir. Üniversitelerde eğilim belirleme ile dekan ve rektör belirleme sürecinde yaşanan sorunların giderilebilmesi için seçme, seçilme ve atama kriterlerinin yeniden gözden geçirilmesi ve dünyadaki tecrübelerden da faydalanılarak ülkemiz koşullarına uygun bir modelin oluşturulması zorunluluk arz etmektedir.

Ancak daha önce de belirtildiği gibi sorun bir bütün ve çözümü de temel bir bilim politikası ekseninde yeni bir Yüksek Öğretim yasası ile çözülecektir. Yoksa parça parça çözüm sağlanamamaktadır.
Gönül ister ki üniversitelerimiz özerk olsun, kendi yönetimlerini üniversite bileşenlerinin ağırlığı ile kendi ortamında liyakate dayalı olarak rektörü seçsinler. Toplumun üniversite gibi ulvi ağırlığı yüksek olan kurumlardan beklentisi kurumun başına liyakat adaylı yöneticilerin üniversite paydaşlarının istemi ile gelmesi yönündedir. Mevcut hali ile Kamu üniversitelerinin böyle bir şansı olmadığı gibi yasal olarak da mümkün değildir. Ancak Türkiye'nin geleceği olan nitelikli insan toplumu yaratması ve çağını yakalaması için yeni bir yasal düzenlemeye gitmesi kaçınılmaz olduğunu gösteriyor.
Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ, Haber Gazete' den alınmıştır.
16.Şubat.2009

15 Şubat 2009 Pazar

Eşit işe eşit ücret ilkesi çalışmaları

Kamuda maaş farkı ortadan kalkıyor
Eşit işe, eşit ücret ilkesi çerçevesinde düşük maaş alan devlet memurlarına ek ödeme yapılacak.


Dün kamuya 70 bin memur alınacağı müjdesini veren Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu, ek ödeme düzenlemesiyle, eşit işe, eşit ücret” ilkesi çerçevesinde kamu personeli arasındaki ücret farklılığının ortadan kaldırılmasının amaçlandığını belirterek, “Maaşlarda çok farklı ücret skalaları var. Bu farkı gidermek istiyoruz” dedi Aynı pozisyonda ve kadroda olmasına rağmen kurumları farklı olduğu için farklı ücret alan personel bulunduğuna işaret eden Başesgioğlu, bu durumu gidermeye yönelik geçen yıl Temmuz ayında önemli bir adım atarak, yaklaşık 1.5 milyon civarında ek ödeme almayan, denge tazminatı adı altında çok cüzi bir miktar alan kamu personeline, ek ödeme imkanı getirdiklerini anımsattı Başesgioğlu, 4 yılda kamu personeli içindeki ücret adaletsizliğini gidermeyi hedeflediklerini belirterek,;"Ama 2009 bütçe göstergeleri nelerdir, 2009'da olabilir mi, olursa ne kadar olur? Toplu görüşme aşamasında olacak ama nihayetinde 4 yıl içinde bu aradaki farkı gidereceğiz. Ek ödeme alan ile almayan personel arasında ücret farkı kalmayacak. Temmuz ayında yaptığımız düzenlemeyle zaten o farkı biraz daha kapattık. Şu anda yaklaşık 35-40 puan falan bir fark kaldı” diye konuştu.
habertürk.com 15 Şubat 2009 Pazar, 16:52

parasal sınırlar ve oranlar hakkında

PARASAL SINIRLAR VE ORANLAR HAKKINDA GENEL TEBLİĞ 14 Şubat 2009 CUMARTESİ Resmî Gazete Sayı : 27141 (SAYI: 2009/1) Maliye Bakanlığından 1. Giriş (1) Başta 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu olmak üzere çeşitli mevzuat ve düzenlemeler gereğince, uygulanacak parasal sınırlar, faiz oranları, alındı birim fiyatları bu Tebliğ eki tablolarda gösterildiği şekilde tespit edilmiştir. devamı... Tebliğ içeriğinde neler yer alıyor: -Merkezî Yönetim Muhasebe Yönetmeliğine tabi işlemler -Kaybedilen alındılara ilişkin işlemler -Muhasebe Yetkilisi Mutemetlerinin Görevlendirilmeleri, Yetkileri, Denetimi ve Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğe tabi işlemler -Trafik para cezası tahsil eden görevlilerle ilgili işlemler -Yetkili memurlarla ilgili işlemler -Kaybolan faturalarla ilgili işlemler -Taşınırların kayıtlardan çıkarılması -Ön ödeme işlemleri(avans) -Muhasebe kayıtlarından çıkarılacak alacaklar -Faiz oranları -Alındılar ve alındı birim fiyatları -Muhasebe yetkilisi mutemedi işlemleri: -HARCAMA YETKİLİSİ MUTEMEDİ AVANS SINIRLARI -avans sınırları -KANUNİ FAİZ VE TEMERRÜT FAİZ ORANLARI

Kamu İhale Tebliği (2003/14)

18 Aralık 2003 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 25320

Kamu İhale Kurumundan:

Kamu İhale Tebliği

Tebliğ No:2003/14)

4964 sayılı Kanunla değişik 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 62 nci maddesinin (ı) bendinde "Bu Kanununun 21 ve 22 nci maddelerindeki parasal limitler dahilinde yapılacak harcamaların yıllık toplamı, idarelerin bütçelerine bu amaçla konulacak ödeneklerin % 10 unu kamu İhale Kurulu'nun uygun görüşü olmadıkça aşamaz." hükmü yer almaktadır.

4734 sayılı Kanuna göre, kamu alımlarının açık ihale, belli istekliler arasında ihale veya pazarlık usulü ile gerçekleştirilmesi esastır. Ancak, Kanunun 22/d ve 21/f maddeleri kapsamında ilan yapılmadan, sözleşme düzenlenmeden ve bu Kanunda sayılan bazı usullere tabi olmadan alım yapılabilmesi imkanı sağlanmıştır.

Ayrıca, 4964 sayılı Kanunla 4734 sayılı Kanuna eklenen 62 nci maddenin (ı) bendi ile 22/d ve 21/f maddelerine göre yapılacak alımlara parasal sınırlama getirilmiştir. Sözkonusu madde ile, genel bütçeden pay alan genel ve katma bütçeli idareler ile bunların dışında kalan ve Kanun kapsamında bulunan diğer kurum ve kuruluşların Kanunun 21 ve 22 nci maddelerinde belirtilen parasal limitler dahilinde yapacakları harcamaların yıllık toplamının idarelerin bütçelerine bu amaçla konulacak ödeneklerin % 10 unu aşamayacağı öngörülmüştür. Böylece, Kanun kapsamında yer alan kurum ve kuruluşlar tarafından yapılacak mal ve hizmet alımları ile yapım işlerine ilişkin harcamaların, 4734 sayılı Kanunda belirtilen temel ilkelere ve usullere uygun bir şekilde yapılması sağlanmış olacaktır.

Bunun yanı sıra, 4734 sayılı Kanunun 62 inci maddesinin (ı) bendine göre Kanun kapsamındaki kurum ve kuruluşlar gerek 21 inci maddesinin (f) bendi, gerekse temsil ağırlama faaliyetleri kapsamında yapılacak konaklama, seyahat ve iaşeye ilişkin alımlar hariç 22 nci maddesinin (d) bendi kapsamında yapacakları harcamalarda bütçelerine bu amaçla konulan ödeneklerin % 10 oranının Kamu İhale Kurulunun uygun görüşü olmadan aşamayacaklardır.

4734 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin (f) bendi ve 22 nci maddesinin (d) bendine göre ihtiyaçların temininde kurum ve kuruluşlar, yıllık bütçelerinde belirlenen toplam ödenek miktarını dikkate alacaklardır. Kurum ve kuruluşlar, mal alımı, hizmet alımı veya yapım işleri için bütçelerine konan yıllık toplan ödenekleri üzerinden her biri için ayrı ayrı % 10 oranı hesaplayacaklardır. Burada önemli olan husus, ilgili veya bağlı birimlerin değil kurum veya kuruluşun toplam ödeneklerinin % 10 oranının aşılıp aşılmamasıdır.

Kanun kapsamındaki kurum ve kuruluşlar, ilgili veya bağlı birimlerinin 4734 sayılı Kanunun 21/f ve 22/d maddeleri kapsamında yaptıkları harcamalarının, toplam ödeneklerinin % 10 oranını aşıp aşmadıklarını takip edeceklerdir. Kurum ve kuruluşlar ilgili veya bağlı birimlerine mal ve hizmet alımı ile yapım işleri ödeneklerinin aktarılması ile ilgili işlemleri yaparken veya bunların harcamalarını belirlerken bu durumu göz önünde bulunduracaklardır.

İlgili veya bağlı birimler % 10 oranını aşılması zorunluluğu doğması durumunda buna ilişkin başvurularını, kendilerine harcama yetkisi veren birimlere, bu birimler ise genel ve katma bütçeli idarelerde birinci derece ita amirlerine veya bunların dışında kalan ve Kanun kapsamında bulunan kurum ve kuruluşlar da ise harcama yapma yetkisine sahip kişi ya da kurullara yapacaklardır. Bu taleplerin incelenmesi ve değerlendirilmesi sonucu, o kurum ve kuruluşların 21/f ve 22/d maddeleri kapsamında yapacakları harcamaların yıllık bütçelerinde mal ve hizmet alımı ile yapım işleri için ayrılan ödenekleri toplamının % 10 oranını aşacağının anlaşılması halinde 62 nci maddenin (ı) bendi uyarınca başvurular, birinci derece ita amirleri veya harcama yetkisine sahip kişi ya da kurullar tarafından uygun görüş için Kamu İhale Kuruluna yapılacaktır. Bu konuda yetki devredilmiş olsa bile yetki devredilenlerin başvuruları kabul edilmeyecektir.

Başvurularda 21 inci maddenin (f) bendi gereğince alınması öngörülen mal veya hizmet alımları ile 22 nci maddenin (d) bendi gereğince alınması öngörülen mal veya hizmet alımları ile yapım işlerinin tanımı, içeriğinin ne olduğu ve Kanunda belirtilen diğer usullere göre temin edilememe gerekçeleri açık bir şekilde belirtilerek ekte yer alan formda istenilen bilgiler ve konuyla ilgili belgeler gönderilecektir.

Bu tebliğde öngörülen esaslara uygun olarak yapılmayan başvuralar Kamu İhale Kurulu tarafından değerlendirmeye alınmayacaktır.

Kurum ve kuruluşların mal ve hizmet alımları ile yapım işleri için bütçelerinde öngörülen ödenek toplamının, Kanunun 21 inci maddesinin (f) bendi eli 22 nci maddesinin (d) bendinde yer alan parasal limitlerin toplamını geçmemesi halinde % 10 oranının aşılması için uygun görüş alınması şartı aranmayacaktır. Burada öngörülen ödenek toplamı, mal alımı, hizmet alımı ve yapım işi için ayrı ayrı değerlendirilecektir.

Bu tebliğ 01.01.2004 tarihinde yürürlüğe girecektir. Bu tarihten itibaren 2003/10 no'lu Kamu İhale Tebliğinin 6 ncı maddesi uygulanmayacaktır.

Tebliğ olunur.
Eki

11 Şubat 2009 Çarşamba

Batman'a ABD modeli acil servis hizmeti

Vali Recep kızılcık tarafından projelendirilen ABD'nin 911 acil servis modeli Tüm Türkiye ve Batman'da hayata geçiriliyor. 112 acil servis numarasından Polis, Jandarma, itfaiye ve Sağlık hizmeti verilebilecek.


BÜTÜN İHBAR VE ŞİKAYETLER TEK NUMARAYA
ABD'de yangın, sağlık, polisiye olaylar gibi acil durumlar için kurulan 911 servis hizmeti,112 acil servis numarasından ilk defa Batman'da uygulamaya geçecek. 2001 yılında içişleri Bakanlığında görevli iken ABD'deki 911 acil servis modelinin aynısını Türkiye'de uygulanabilmesi için proje geliştiren Vali Recep Kızılcık, 7 yıldır uygulamaya geçilemeyen Projeyi ilk Defa Batman'da uygulamaya geçirmeye hazırlanıyor. Vatandaşlar uygulama ile 911 modeli hizmet verecek 112 acil servis numarasından, acil sağlık problemlerinin yanı sıra, yangın, polis çağrı, jandarma çağrı, su ve elektrik kesintisi gibi şikayetlerini dile getirebilecekler
1.75 MİLYON EURO'LUK PROJE
Türkiye'de 8 ilde uygulanması düşünülen ve pilot bölge olarak Antalya'nın belirlendiği çok yönlü 112 servisini İlk defa Batman'da uygulamayı hedeflediklerini belirten Vali Recep Kızılcık “Projeye kaynak sağlamak için AB'nin selden etkilenen bölgelere sağladığı hibe projelerinden faydalandık. “Tabi Afet Koordinasyon Çağrı Merkezi” adını verdiğimiz uygulama ile, vatandaşlar artık tüm sıkıntılarını tek numara iletecek ve sorunun giderilmesi daha kısa sürede gerçekleşecek. Proje 1 Milyon 750 bin Euro'ya mal olacak. Bu hizmeti temmuz ayına kadar hizmete geçirmeye amaçlıyorum” dedi.
MOBESSE SİSTEMİ DE BU PROJEYE DAHİL Bu arada 81 İl'de gerçekleştirilecek olan mobesse güvenlik kameraları sistemi tüm İller de Özel İdare Bütçesi'nden karşılanırken, Batman'da mobesse sisteminin tüm ödeneği AB'den Çağrı Merkezi için gönderilen 1 milyon 750 bin Euro'luk hibe krediden karşılanacak.
Kaynak:www.batmanpostasigazetesi.com 10 Şubat 2009 / 18:18

Türkiye Belediyeler Birliği Maliye Bakanlığı'na dava açıyor

Türkiye Belediyeler Birliği (TBB), 2009 yılı Bütçe Kanunu'nda yapılan değişiklikle Elektrik ve Havagazı Tüketim Vergisi"nin belediyeler yerine Maliye Bakanlığı'na ödenmesine yönelik düzenlemeyi mahkemeye götürme kararı aldı. Söz konusu düzenleme ile Türkiye genelinde belediyelerin yüzde 10 ile yüzde 30 oranında gelir kaybına uğrayacağı bildirildi.




Türkiye Belediyeler Birliğinin Olağan Yönetim Kurulu Toplantısı Ankara'da, Birlik hizmet binasında yapıldı. Toplantıda 2009 yılı Bütçe Kanunu'nda yapılan yeni düzenlemeyle önemli bir gelir kaynağı olan "Elektrik ve Havagazı Tüketim Vergisi"nin Maliye Bakanlığına ödenmesine yönelik tebliğ görüşüldü.

Konuyu toplantıda detaylı olarak ele alan TBB Yönetim Kurulu, düzenlemenin belediyelerde ciddi gelir kaybına yol açacağını, bunun da hizmetleri aksatacağına dikkat çekti.

Düzenlemeye ilişkin tebliğin yasaya aykırı olduğuna dikkat çeken TBB Yönetim Kurulu, iptali için Maliye Bakanlığı aleyhine Danıştay nezdinden dava açmaya karar verdi.

Konuyla ilgili İHA muhabirine açıklama yapan TBB Başkanı Aytaç Durak, 2009 yılı Bütçe Kanunu'na parlamentoda bir madde ekleten Maliye Bakanlığı bürokratlarının belediyelere verilen yetkileri geri aldığını söyledi. Bu düzenleme ile belediye gelirlerinin asgari yüzde 8 oranında azalacağını vurgulayan Başkan Durak, "17 Temmuz 2008 tarih ve 26937 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun ile verilen ek kaynağa göre genel

bütçe vergi gelirlerinden aldıkları pay oranı bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 30 oranında artan belediyelerimiz, belediyelere ödenmekte olan Elektrik ve Havagazı Tüketim Vergisi'nin 1 Ocak 2009 tarihinden itibaren vergi dairelerine, dolayısıyla Maliye Bakanlığı'na ödenecek olması nedeniyle gelir kaybetti. Yapılan düzenlemenin Anayasa'nın emredici hükümlerinden olan 127. maddesinin 6. fıkrasındaki 'Bu idarelere, görevleri ile orantılı gelir kaynakları sağlanır' ifadesine; Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik

Şartı'nın, Yerel Makamların Mali Kaynakları başlıklı 9. maddesine ve konuyla ilgili diğer mevzuata aykırı hükümler içeriyor" dedi.

Başkan Durak, 15 Ocak 2009 tarih ve 2711 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan Belediye Gelirleri Genel Tebliği'nin Anayasa, yasa ve diğer mevzuata aykırı olması nedeniyle yürütmenin durdurulması, tebliğin iptali ve yasanın iptali için de dosyanın Anayasa Mahkemesi'ne gönderilmesi için Danıştay nezdinde dava açmaya karar verdiklerini bildirdi.

Başkan Durak, yerel yönetimleri sıkıntıya düşüren bu değişikliğin detaylarından parlamento üyeleri ve başbakanın haberinin olmadığını da sözlerine ekledi.
Memurlarnet'ten alınmıştır

mali tablolardaki saydamlığın önemi

Kriz, mali tablolardaki saydamlığın önemini bir kez daha gösterdi

Maliye Bakanlığı Müsteşarı Aktan, AB Eşleştirme Programı kapsamında düzenlenen projenin kapanış toplantısında konuştu





ANKARA - Maliye Bakanlığı Müsteşarı Hasan Basri Aktan, global krizin, kamu ve özel sektörde mali tablolardaki saydamlığın fevkalade önemli olduğunu bir kez daha gösterdiğini belirtti.

Maliye Bakanlığı ile İtalya Ekonomi ve Maliye Bakanlığının AB Eşleştirme Programı kapsamında düzenlenen "Kamu İdarelerine Ait Muhasebe Verilerinin Derlenmesine Yönelik Kurumsal Kapasite Artırımı Eşleştirme Projesi", düzenlenen kapanış toplantısıyla tamamlandı.

Maliye Bakanlığı Müsteşarı Aktan, toplantıda yaptığı konuşmada, son yıllarda kamu mali yönetimi alanında önemli mesafeler kat edildiğini, bu dönemde Kamu Mali Yönetimi Kontrol Kanunu ile reform niteliğinde bir düzenlemenin hayata geçirildiğini söyledi.

Söz konusu düzenlemede IMF, OECD ve Dünya Bankasının da önemli katkıları olduğunu kaydeden Aktan, bu süreçte çok yıllı bütçelemeye geçildiğini, kamuda hesap verebilirliği ve saydamlığı sağlayan düzenlemelerin gerçekleştirildiğini ifade etti. Oluşturulan elektronik altyapı ile tüm kamu harcama ve gelirlerinin anlık izlenebildiğini de anlatan Aktan, şöyle devam etti:

"Global kriz, kamu ve özel sektörde mali tablolardaki saydamlığın fevkalade önemli olduğunu bizlere bir kez daha gösterdi. Kamuda mali tablolarda sağlıklı istatistikler, kamu yönetiminin sağlıklı karar almasında çok önemli bir imkan oluşturacaktır. Kamu harcama ve gelirlerinin izlenmesi ve önlemlerin zamanında alınması için bu verilerin çok büyük faydası olacaktır."

Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürü Ömer Duman da, İtalya Ekonomi ve Maliye Bakanlığı ile başlatılan çalışmada, AB'ye uyumun sağlanması açısından önemli işler gerçekleştirildiğini belirtti. Duman, istatistiki konularda AB'ye uyum açısından Türkiye'nin çok iyi durumda olduğunu da söyledi.

Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısı Tibor Varadi ise konuşmasında, sürdürülebilir bir mali yönetimin en önemli unsurlarından birinin sağlıklı bir kamu mali yönetim sistemi olduğuna dikkati çekerek, "Her vatandaşın, şeffaflık içerisinde her şeyi bilmeye hakkı vardır. Türkiye, kamu mali yönetim alanında önemli adımlar atmıştır. Kamu Mali Yönetim Kontrol Kanunu ile mali sisteme çağdaş bir yapı getirilmiştir" dedi. İtalyan Proje Lideri Fabrizio Mocavani de, Maliye Bakanlığının Bilgi İşlem Sisteminin son derece gelişmiş olduğunu vurguladı.

Kurumsal kapasite projesi

Kapanış toplantısı yapılan Devlet Sektöründeki Kamu İdarelerine Ait Muhasebe Verilerinin Derlenmesine Yönelik Kurumsal Kapasite Artırımı Projesi, Avrupa Komisyonu tarafından finanse edildi. 2 milyon avroluk projenin sözleşmesi 23 Mart 2006 tarihinde Türk ve İtalyan Maliye Bakanlıkları arasında imzalandı ve 18 Aralık 2006'da da uygulanmaya başlandı.
Dünya gazetesi 10.02.2009

İBB üst yöneticisinin aynı zamanda iç denetçi olması

İBB: İddialar kampanya ürünü
Belediyenin üst düzey yöneticisinin aynı zamanda iç denetçilik yaptığı iddiaları yalanlandı.



İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin, CHP İstanbul Milletvekili Çetin Soysal'ın, ''Belediyenin üst düzey yöneticisinin aynı zamanda iç denetçilik yaptığı'' iddialarını, ''Kamuoyunu yanlış bilgilendirme temeline oturtulmuş, siyasi bir kampanyanın ürünü olarak değerlendirdiği'' bildirildi.

Yapılan yazılı açıklamada, ''Kamuoyunu gerçek bilgilerle aydınlatmak ve bu konuda yapılmak istenen siyasi çarpıtmalara cevap olması amacıyla iç denetçilerin atanmasıyla ilgili'' hukuki süreç hakkında şu bilgiler verildi:

''İç denetim sistemi, 5018 kanun ile Türkiye idari sisteminde 'İlk defa ihdas edilen' bir müessesedir. İç denetçi kadrolarının idarelere tahsis edilmesi 5 Ekim 2006 tarih ve 26310 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 2006/10911 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile geçiş süreciyle başlamıştır.

Yeni mali sistemin temel bir unsuru olan iç denetimin bir an önce yerleşmesi ve büyükşehir belediyemiz bünyesinde kurumsallaşması yönünde kararlı bir iradenin göstergesi olarak Bakanlar Kurulu kararından çok kısa bir süre sonra 10 personelimiz ilgili mevzuat çerçevesinde 'iç denetçi' olarak atanmıştır.

Bu geçiş süreci, İç Denetim Koordinasyon Kurulu'nun eğitim programı gereğince 2008 yılının sonuna kadar devam etmiştir. Ayrıca bu geçiş sürecinin sonu, 26 Aralık 2007 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Kamu İç Kontrol Standartları Tebliği'nde 31 Aralık 2008 tarihi olarak belirtilmiştir.''

HUKUKEN VE FİİLEN MÜMKÜN OLMAYAN DENETİM

Dolayısıyla bu geçiş sürecinde, iç denetim faaliyetinin hukuken ve fiilen yapılabilmesi imkanı bulunmadığı ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

''Bu geçiş sürecinde iç denetçi olarak ataması yapılan personel hakkında, zorunlu sertifika eğitimi ile iç denetim biriminin faaliyetlerine başlayabileceği tarihe kadar, kurumumuz yetişmiş insan kaynağından azami istifade edilmek amacıyla ücretsiz geçici görevlendirilme yapılmıştır.

Bu ücretsiz geçici görevlendirilme, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunun Geçici 5. Maddesinin 'e' bendi ile iç denetçilerin çalışma usul ve esasları hakkındaki yönetmeliğin geçici 1. maddesi gereğince yapılmıştır.''

Bu personelden Mustafa Ocak'ın atamasının iç denetçi olarak yapıldığı, buna ilaveten yerine personel atanıncaya kadar Kentsel Tasarım Müdürlüğü'ne ücretsiz vekalet ettirildiği belirtilen açıklamada, ''2007 yılı Mayıs ayı içinde bu müdürlüğe yapılan atama neticesinde vekalet görevini bırakarak iç denetim biriminde görevine başlamıştır. Ancak eğitim ve sertifikalandırma süreci nedeniyle fiilen iç denetim görevi yapamamıştır'' denildi.

Yine aynı şekilde iç denetçi olarak atanan Cemil Arslan'ın da Mali Hizmetler Daire Başkanlığı'nı ücretsiz geçici görevlendirme ile sürdürdüğü belirtilen açıklamada, ''Böylece bu süreçte fiili ve hukuki olarak iç denetim yapamayacak olan personel, atıl bırakılmaları yerine kurumumuz idari faaliyetlerinde devamlılığın ve kesintisiz hizmet sunumunun temini için ücretsiz geçici görevlendirmeyle hizmetlerine devam etmişlerdir'' ifadesine yer verildi.

CHP İstanbul Milletvekili Soysal'ın, Denetleyenle denetlenen birleştirilmiştir'' sözünün ''Yersiz ve mesnetsiz bir suçlama'' olduğu ileri sürülen açıklamada, şu görüşlere yer verildi:

''Bu geçiş süreci, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Şubat ayı gündeminde bulunan İç Denetim Birim Başkanlığı'nın kurulması kararı ile tamamlanacaktır. Böylece iç denetçi kadrolarına atanan personelin geçici görevlendirmeleri kaldırılacaktır. Bu hukuki süreçte görüldüğü gibi iç denetim müessesesinin kurulması ile ilgili geçiş sürecinin her ayrıntısı, ilgili kanunlar çerçevesinde titizlikle gerçekleştirilmiştir.''

Kaynak:A.A.

Vergi dışı gelirlerde aslan payı Telekom'un

KİT'ler, kamu bankaları ve GSM şirketlerinden elde edilen vergi dışı gelirler, 2008 yılı sonunda cari fiyatlarla 7 milyar 941,7 milyon TL'ye ulaştı. Vergi dışı gelirde aslan payı Telekom'un hisse satışı gelirinden elde edildi.


Buna göre bu vergi dışı gelirin, 2 milyar 101 milyon 945 bin TL'sini Telekom hisse satış geliri oluşturdu. Geçen yıl KİT'lerden elde edilen temettü gelirleri 1 milyar 926 milyon 933 bin YTL olarak gerçekleşirken, 2008 yılında (5018 sayılı kanun uyarınca KİT'lerden yapılan tahsilat) toplam 278 milyon 878 bin YTL hasılat payı elde edildi. Geçen yıl, kamu bankalarından toplam 1 milyar 660 milyon 167 bin TL temettü geliri alındı. Diğer vergi dışı gelirler ise, GSM şirketlerinden 1 milyar 739 milyon TL, iştiraklerden 762 milyon TL, toplam vergi dışı normal gelirlerden 5 milyar 839 milyon TL olarak belirlendi.

03.02.2009 Yeni şafak gazetesi

Yasaya aykırı ödeme skandalı

Yasaya aykırı ödeme skandalı
EGO ve ASKİ’nin ortağı olduğu BUGSAŞ’tan ‘yasaya aykırı’ ödeme yapıldığı belirlendi

Sayıştay, “Müfettişlerin belediye şirketlerinde görev alması ve bu görev karşılığı ücret alması mümkün değildir” dedi. DDK Başkanı Cemal Boyalı, ödemenin mevzuata uygun olduğunu savundu.




Cumhuriyet gazetesinin haberine göre, Sayıştay, EGO ve ASKİ’nin ortağı olduğu BUGSAŞ’ta üstlendiği görev nedeniyle “yasaya aykırı” biçimde eski Maliye Teftiş Kurulu Başkanı, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK) Başkanı Cemal Boyalı’ya 18 bin TL ödeme yapıldığını saptadı.

Sayıştay, “Müfettişlerin belediye şirketlerinde görev alması ve bu görev karşılığı ücret alması mümkün değildir” dedi. Boyalı ise yapılan ödemenin mevzuata uygun olduğunu savunarak, “Çalışmayı gördüm. Aynı kapsamda kişiler varken isimleri yazılmamış sadece benim ismime maksatlı yıpratmak amacıyla yer verilmiş. Denetçinin böyle bir görev ve yetkisi yoktur” dedi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, DDK’nin RTÜK, Telekomünikasyon Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Kamu İhale Kurumu, Rekabet Kurumu, Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu’nu denetlemesini istemişti. Gül’ün denetim yapmasını istediği DDK’nin başında eski Maliye Teftiş Kurulu Başkanı Cemal Boyalı bulunuyor. Sayıştay’ın Ankara Anakent Belediyesi’nde yaptığı denetimlere ilişkin sorguda ilginç bir ayrıntı ortaya çıktı. Sayıştay, “Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin ortağı olduğu bazı şirketlerde belediye müfettişlerinin ve maliye teftiş kurulu başkanının görev aldığı ve bu görev karşılığında söz konusu şirketlerden yıllık ücret aldıkları”nı saptadı.

Yapılan belirlemeye göre, Anakent Belediyesi müfettişleri ile eski Maliye Teftiş Kurulu Başkanı Cemal Boyalı’nın da aralarında bulunduğu 14 müfettişe, toplam 197 bin TL ödeme yapıldı. Boyalı’ya BUGSAŞ AŞ’de üstlendiği görev nedeniyle 18 bin TL ödeme yapıldığı belirtildi.

Sayıştay sorgusunda, Devlet Memurları Yasası, Maliye Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Ankara Büyükşehir Belediyesi Teftiş Kurulu Yönetmeliği hükümleri uyarınca devlet memuru olan belediye ve maliye müfettişlerinin, belediye şirketlerinde görev almaları ve bu görev karşılığında söz konusu şirketlerden ücret almalarının mümkün olmadığı vurgulandı. Sayıştay sorgusunda şöyle denildi:

“Zira devlet memurları için istisnai durumlar hariç ikinci görev yasağı vardır. Ayrıca belediye ve Maliye Müfettişleri bu şirketleri denetlemek ve teftiş etmek görev ve yetkisine sahiptir. Bu gerekçelerle bahsi geçen müfettişlerin belediye şirketlerinde görev alması ve bu görev karşılığında söz konusu şirketlerden ücret alması mümkün değildir.”

Sayıştay, belediyeden, mevzuata aykırı olarak ücret ödenme gerekçelerinin görevlendiren kişi ve kurumlarla birlikte açıklanmasını istedi.

‘Adımı maksatlı yazdılar’

Sorularımızı yanıtlayan DDK Başkanı Cemal Boyalı ise ödeme yapıldığını doğrularken, Sayıştay’ın çalışmasını da gördüğünü bildirdi. Boyalı, BUGSAŞ’taki görevinin Devlet Memurları Yasası’ndaki “ikinci görev” yasağı kapsamına girmediğini belirterek BUGSAŞ AŞ’nin yasa ile statüsünün değiştiğini ve belediye teşekkülü vasfından çıkartıldığını anlattı. Sayıştay denetçilerinin BUGSAŞ’ın statüsünün 5018 sayılı yasa ile değiştiğini bilmediğini kaydeden Boyalı, “BUGSAŞ şirketinde ana ortaklar EGO ve ASKİ’dir. Belediyenin payı yoktur bu şirkette. Statü değiştiği için Devlet Memurları Kanunu’ndaki ikinci görev yasağı kapsamına girmez. Arkadaş (denetçi) ciddi bir hata yapıyor. Yönetim kurulu üyesi olduğum BUGSAŞ, Sayıştay’ın denetimine tabi değil” dedi.

Ödemenin kendisine Maliye Teftiş Kurulu Başkanı iken yapıldığını bildiren Boyalı, “Yapılan her şey mevzuata uygundur. İşlemlerde kanuna aykırı yapılmış ne bir ödeme ne bir görevlendirme var. Aksini iddia eden Sayıştay denetçisi. Sayıştay ne karar verirse, tarafımızca yanlış bir işlem varsa, hatalı ödeme varsa karar verir” dedi.

03.02.2009 Vatan gazetesi

faizsiz körfez tahvili

4 KİT’in gelirine endeksli faizsiz Körfez tahvili geliyor
Hazine, TPAO, DMO, DHMİ ve Kıyı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün gelirlerine endeksli yeni bir borçlanma enstrümanını 28 Ocak’ta ihraç edeceğini duyurdu

Hazine dün, Turgut Özal döneminde çıkarılan gelir ortaklığı senetlerinin bir benzeri olacak yeni bir borçlanma enstrümanı ile 1 milyar 890 milyon liralık nominal borçlanmaya gideceğini duyurdu. Buna göre Hazine tarafından Kamu İktisadi Teşebbüsü konumundaki Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), Devlet Malzeme Ofisi (DMO), Devlet Hava Meydanları İşletmeleri (DHMİ ve Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nden bütçeye aktarılan hasılat paylarına endeksli ‘Gelire Endeksli Senet’ adında yeni bir borçlanma kağıdı yaratıldı.

Söz konusu senetler 28 Ocak 2009 tarihinde bankalara, doğrudan satış yöntemi ile ihraç edilecek. Senetlere talep ise 26 ve 27 Ocak’ta toplanacak. Hazine, dün yeni borçlanma enstrümanı ile ilgili duyuruyu yaparken söz konusu enstrümanı “Gelirlere Endeksli Senetler (GES) ile getirisi devlet gelirleriyle ilişkilendirilen bir yatırım aracı yaratılmış olmaktadır. Söz konusu senetlere uygulanacak asgari kupon ödeme garantisi sayesinde yatırımcının gelir payındaki değişimden olumsuz etkilenmesi önlenmiş olacaktır” şeklinde duyurdu. Bankaların yeni senetle ilgili sorularına da Hazine’nin internet sitesi aracılığıyla cevap verileceği belirtildi. Söz konusu senetler TL ve döviz cinsinden iki tipte olacak. TL cinsi senetler 3 yıl vadeli 3 ayda bir kupon ödemeli olacak. Dolara endeksi senetlerde ise vade 3 yıl olurken kupon ödemesi 6 ayda bir yapılacak. Hazine sözkonusu senetlerin getirilerinin hesaplanmasına teşkil eden KİT hasılat paylarını da sitesinde yayınladı.

Senetlerin her bir kupon döneminde asgari gelir payı getirisinin garantili olduğu, azami gelir payı getiri limitine de sahip olduğu ifade edildi. Sözkonusu GES’ler İMKB tahvil ve bono piyasasında da işlem görebilecek. Bankacılar, hükümetin uzunca bir süredir faizsiz modeli Türkiye’ye çekecek yeni bir enstrüman üzerinde çalıştığını, Hazine’nin bu yeni tahvilinin bu arayışın ürünü olduğunu açıkladı. Bankacılar yeni borçlanma senedinin tamamen faizsiz enstrüman arayan Körfez sermayesine yönelik olarak hazırlandığına, ilgi görebileceğine de dikkat çekti.

KİT hasılatlarının % 15’e kadar kısmı bütçeye aktarılıyor

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 78. maddesi uyarınca, KİT ve kamu şirketlerinin gayrisafi hasılatının yüzde 15’ine kadar tutarı bütçeye aktarılıyor.

Bu oran kurumdan kuruma değişiyor ve Bakanlar Kurulu tarafından belirleniyor. TPAO’nun gayrisafi hasılatının yüzde 10’u, DHMİ’nin gayrisafi hasılatının yüzde 14’ü, DMO’nun gayrisafi hasılatının yüzde 10’u, Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün (KIYEM) gayrisafi hasılatının yüzde 10’u bütçeye gelir kaydediliyor.

Fikir babası Özal’ın gelir ortaklığı senetleri

Hazİne’nİn çıkaracağı Gelire Endeksli Senetler (GES), Turgut Özal Hükümeti döneminde 1984’te ihraç edilen Gelir Ortaklığı Senetleri’ne (GOS) çok benziyor. O sistemde de Kamu Ortaklığı İdaresi ilk GOS’u Boğaziçi Köprüsü gişe gelirleri için 3 Aralık 1984’te yapmış, Halkçı Parti Genel Başkanı Necdet Calp de “Ben milletin köprüsünü sattırmam” diye Özal ile polemiğe girmişti. GOS’lar, köprü, baraj gibi kamuya ait varlıkların gelirlerinden, gerçek ve tüzel kişilere pay verilmek üzere çıkarılan senetler olarak tanımlanmış ve geliri faizden değil gelirden pay şeklinde olmuştu. Daha önce çıkarılan GOS’lar genelde enflasyon üzerinden garanti ediliyordu.
kaynak:Vatan gazetesi

10 Şubat 2009 Salı

Sosyal Güv. Kur. Genelgesi 2009/24

Ödeme Komisyonunun Çalışma Usul ve Esasları Hakkındaki Yönergenin 7 nci Maddesine Göre Yapılan Düzenlemeler yayınlandı.

Sosyal Güv. Kur. Genelgesi 2009/24

ilgili belgeye ulaşmak için tıklayın...

Kamu idareleri ilaç ödemelerine ilişkin yazı

T.C. MALİYE BAKANLIĞI, Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü Kamu idarelerince yapılan ilaç ödemelerine ilişkin genel bir yazı yayınladı. İlaç ödemeleri Konulu 01359 sayılı yazıda şunlar belirtiliyor.


"
Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki idarelerin ve yeşil kartlı vatandaşlarımızın eczane faturalarının zamanında ödenmesi ile ilgili olarak Bakanlığımıza ulaşan muhtelif taleplerden, ödemelerde bazı gecikmelerin yaşandığı anlaşıldığından, sözkonusu ödemelerin zamanında ve etkin bir şekilde gerçekleştirilmesini temin etmek üzere aşağıdaki açıklamaların yapılması gerekli görülmüştür.

Bilindiği üzere, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 20 nci maddesi hükmüne istinaden merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki idarelerce hazırlanarak Bakanlığımıza gönderilen ayrıntılı harcama ve finansman programı teklifleri, Bakanlığımızca nakit planlaması ve idarelerin ödenek ihtiyaçları da dikkate alınarak vize edilmiş olup, kamu idarelerinin bütçelerindeki ödenekler ayrıntılı harcama programları doğrultusunda kullanılabilir hale getirilmiştir.

Bu kapsamda, ilaç ödemelerinin zamanında ve etkin bir şekilde gerçekleştirilebilmesi amacıyla kamu idarelerince, bu giderlere ilişkin serbest bırakılan ödenekler dahilinde, merkez dışı birimlerin ödenek ihtiyaçları dikkate alınarak ödenek gönderilmesi, tahakkuk işlemlerinin zamanında yapılması, sözkonusu giderlere ilişkin faturaların ödenmesine öncelik verilmesi, varsa ödeme süresi geçmiş olan faturaların ödenmesi hususlarında tüm tedbirlerin alınması gerekmektedir.

Mevzuat.Net

 

Not defteri

Günün Sözü

Mali Hizmet Copyright © 2009 WoodMag is Designed by Ipietoon forFree Blogger Template